14 Nisan 2022 Perşembe

Dizi Yorumu: Run On


Selamlar herkesee! Bugün burada benim son zamanlarda çok severek, bağrıma basarak, yetmedi dağlara taşlara yazarak izlediğim Run On'u konuşacağız.

Pandemi döneminde yayınlanan ve yayınlandığı dönemde de epey kişi tarafından izlenen Run On'u şimdiye kadar hem çok duydum hem de defalarca izlemeye niyetlendim ama hep bir şey oldu, bir başka diziden duyduğum bir repliğin gazıyla o dizileri izledim falan derken Run On hep arkalarda kaldı. Ama geçenlerde bu gidişata bir dur deyip başladım. Geçen birisi twitter'da yarınlar yokmuşçasına Ki Seon Gyeom övüyordu, onun etkisi de olabilir. Dedikleri kadar da varmış... Ama onu övmenin yeri değil şimdi, aşağıda sayfa sayfa öveceğim, siz de "Bu ne ya kaç yaşındasın??" demeyeceksiniz ona göre ahdhahdhs

Dizinin seveni olduğu kadar sevmeyeni da var sanırım. Yani sevmeyeni dediğim de kanlı bıçaklı olan değil de, genel eleştiri yapanları gördüm. Dizinin belli bir konusu olmadığını, yine de bir şekilde izlettiğini düşünenler olmuş. Yani herkesin görüşü elbet kendine ama Run On'a da belli bir konusu yok demek biraz haksızlık bana göre. 

Spoiler vermeden genel yorumumu izlemek isteyenlerle paylaşacak olursam bence bu diziyi yirmili yaşlarında olan herkes sever. Hayat kaygıları, hayallerin peşinden koşmamız, filmler, yara aldığımız ince yerler ve diğer insanlarla ilişkilerimiz. Hepsi öyle yalın, öyle güzel ele alınıyor ki bölümler ardı ardına nasıl akıyor anlamıyorsunuz. Ne çok bağıra bağıra söylüyor anlatacaklarını ne de fısıldıyor, tam kararında, olması gerektiği gibi. Bu orta karar temposu, güzel yazılmış karakterleri ve eğlenceli olay örgüsüyle herkesin çok severek izleyeceğini tahmin ediyorum ve hemen, şu anda başlamanızı ısrarla tavsiye ediyorum. İzleyenlerle, aşağıda buluşalım!


Run On
Yönetmen: Lee Jae Hoon, Kim Sang Ho
Senarist: Park Min Sook
Yayıncı: JTBC
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 16 Aralık 2020-4 Şubat 2021

Milli bir atlet olan Ki Seon Gyeom'un ve film çevirmeni olan Oh Mi Joo'nun yolu büyük çaplı bir film festivalinde kesişiyor. Bu ilk karşılaşmaları olsa da daha sonra tekrar karşılaşan ikili, en son Mi Joo'nun, Seon Gyeom için işe alınan çevirmen olmasıyla tekrar bir araya geliyorlar. Oh Mi Joo bu karşılaşmalarının kader sayesinde olduğunu hissediyor ve bir şekilde birlikte zaman geçirmeye başladıklarını fark ediyorlar.

-spoiler spoiler spoiler-

Ki Seon Gyeom (Im Siwan)

Im Siwan'ı ilk defa izledim ama o köpek yavrusu bakışlarının ve minnoş mimiklerinin öyle hastası oldum ki oturup tüm işlerini izlemek istiyorum böyle her şeyi salıp. Hyungsik gibi ZE:A'nın oyunculuk yapan bir üyesi o da. Oyunculuğunun bu kadar iyi olduğunu biliyordum ama ilk defa izledim. Kendisini ayrı karakterini ayrı sevdim. Unutmadan, Siwan'ın iki filmiyle tam iki defa Cannes'a giden tek Koreli aktör olduğu bilgisini de verelim.
Şimdiye kadar izlediğiniz tüm kdrama erkeklerini unutun, çok iddialıyım bu konuda. Gerçi aralarından birkaç tanesi Ki Seon Gyeom ile kapışabilir, haksızlık etmeyelim. Milli atlet olan Ki Seon Gyeom, Cannes Kraliçesi lakabı ile anılan çok ünlü bir oyuncu anne ve milletvekili bir babanın oğlu, ablası da profesyonel golfçu aynen, aileye bakın, haklısınız bence de öyle. Ama işte kazın ayağı öyle değil. Annesi film setlerinde, babası ise yükselebilmek için orada burada koştururken hem Seon Gyeom hem de ablası Eun Bi yapayalnız büyümüşler. Düşününce iyi bile gelmişler bu günlere. Yani babasından zaten etimle kemiğimle nefret ettim de annesi de çok ayılıp bayıldığım bir kadın olmadı. Son bölümde yardımcısına atar yapıp Amerika'ya gitmemiş olması da kurtarmadı durumu, hanımefendi erken oldu bu ya??? Öyle yani ailesini pek sevemedim. Hatta o delibozuk babasına da söyleyeceğim çok şey var da, edebimden susuyorum... Ayrıca son bölümde çiçekle karısının yanına gelmesi gözümde adamı daha itici yaptı, sevimlileştirme projesiyse hiç gerek yoktu, bir yerde yalnız başına ağlasa daha mutlu olurdum. Herkes hata yapar ama bu adam oy alabilmek için kendi kızıyla evli bir milletvekilinin dedikodusunu çıkaran bir adam, bu hata değil artık... Şeytana pabucunu ters giydirir, evet.

Neyse Seon Gyeom'dan devam edelim. Biraz yalnız büyüyüp anne ve babasının imajlarını önemsemekten biraz da kendi kişiliğinden çok nazik, kendinden önce başkalarını önemseyen birisi haline gelmiş. Her ne kadar kendi kararlarını vermek istese de ipleri hep babasının elinde olmuş, atletizmi bile o istediği için seçmiş. Annesi de o kırmızı halıda görüneyim aman bu filmi de çekeyim derken çocuğu gittikçe boyunduruk altına almış babası meydanı boş bulunca. Bu kadar nazik oluşu, herkese karşı çok iyi oluşu falan öyle yüreğime dokundu ki. Kendini bile sevmeyi Mi Joo ile öğrendi. "Sevdiğim o kadar şey varken, kendimi neden hiç sevmedim ki?" diyordu hatta. 

Şu dünyalar tatlısı mimikleri ne yapalım peki? Zaten çok yakışıklı bir adam, ne giyse ne yapsa yakışıyor. Ama bir de üstünde bir sevimlilik var ki sormayın gitsin. O kaadar istedim ki yanaklarını sıkabilmeyi. En sevdiğim yönleri bu tatlı mimikleri, gözlerinde ışıl ışıl parlayan bakışları oldu. Bazı konularda bir çocuk kadar saf oluşu, herkesi alttan alışı... Hem çocukluğunda yapayalnız büyümesi hem de tüm gençliğini çalışarak geçirmiş olması üzdü beni. Bence karakterinin bu kadar inandırıcı olmasında, gerçekte de çok kibar ve sessiz bir insan gibi durması etkili. O kadar zarif ve kibar bir havası var ki...
Ama en takdire şayan özelliği ise haksızlığa karşı olan duruşuydu. Kore'nin kanayan yarası olan zorbalığa parmak basmıştı dizi Kim Woo Shik'in hikayesinde. Seon Gyeom eğer buna ses çıkarmasaydı, sussaydı, umursamasaydı, o Seon Gyeom olmazdı. Öyle dimdik bir duruş sergiledi ki sımsıkı sarılasım geldi. Bir de üstüne Woo Shik'e yardım edip onun menajeri olması daha kral hareketti. Harika birisi ya.
Tüm o sessizliğine karşın aşk pıtırcığı olması da çok şirindi. Mi Joo ile olan diyaloglarını, uyumlarını da aşşırı sevdim. Tüm dizi boyunca favori sahnelerimden birisi barbekü sahnesi ya. Dan Ah'nın Yeong Hwa'yı öldürmesine ramak kalmış, çocuğu çatıdan sarkıtıyo, Mi Joo ile Seon Gyeom masada cilveleşiyor ahshahsh O sahne sonrasıyla da bombaydı. May'in "Vuhuu" diye kaydıraktan kayarak önlerine inmesi, Bay Jeong ile çıkıyor olması, hepsinin tepkileri ahshahsh Harikaydı cidden. Aklıma geldikçe gülüyorum o sahneye.
Daha hakkında ne desem bilmiyorum. Hem yakışıklı, hem nazik, hem başarılı hem de romantik. Duam belli, duyan belli, ne diyebilirim ki ahshahdhs

Oh Mi Joo (Shin Se Kyung)

Shin Se Kyung'un sebepsiz bir anti kitlesi var fark ettiniz mi hiç? Kötü oyunculukla, donuklukla, soğuklukla falan itham ediliyor sıklıkla. Daha önce bu kızın hiçbir projesini izlemedim ama bence Run On'da gaayet iyiydi, hiç aklımda "Oyunculuğu da kötüymüş." cümlesi geçmedi. Belki rolüne uyum sağladı, belki gerçekte de böyle biri olduğu için batmadı bize ama bence çok iyi iş çıkardı. Bir de bu kızın artık otuzlu yaşlarda olması ve her geçen gün daha genç görünmesi şaka mıdır?
Oh Mi Joo, bir film çevirmeni. Aslında asıl işinin bu olmadığını söylüyordu ama asıl işi ne hiçbir fikrim yok.
Oh Mi Joo ailesini neredeyse hiç görmemiş, erkenden kaybetmiş. Bunu da hep bir zayıflık olarak gördüğü için kimse bilmesin, öğrenmesin istiyordu. Yalnız Seon Gyeom'un bunu öğrenip öğrenmediğini hiç görmedik, bu konuyla ilgili güzel bir sahne yazarlar diye düşünüyordum. Ama yazmadılar. Mi Joo aslında bugüne kadar hep kendini düşünmüş, önce kendisini önemli görmüş. Seon Gyeom'un tam tersi. Düşünmek zorunda olmadığı bir ailesi olmadığından, okulda sık sık zorbalığa uğradığından dolayı bir olayda önce kendini ve çıkarlarını düşünür olmuş ki düşününce hiç de mantıksız değil. Seon Gyeom ile ilk tanıştığında ona üzülmesi, acıması onun için de yeni bir duygu ve o yüzden bocalıyor. Ve ona üzüldüğü için o da biraz kendini düşünsün, bir kez olsun bencillik yapsın istiyor.
Mi Joo'nun atik karakterini sevdim. Sözünü sakınmaması, hissettiklerini açık açık söylemesi, ilk adımı atmaktan korkmaması benim sevdiğim yönleri oldu. Cidden çok sevimliydi. Filmleri ve çeviri işini bu kadar ciddiye alarak yapması ise gerçekten takdire şayandı. Orijinal tarzı, kıyafetleri hoşuma gitti. Seo Dan Ah ile love hate ilişkileri ise muhteşemdi. En çok da ona karşı sözünü sakınmaması hoşuma gitti. Nedendir bilmem ama Dan Ah'ya söylediği bir cümle epey hoşuma gitti ve aklıma takıldı. En sonunda gittim, günlüğümün bir köşesine yazdım. "Dişlerimizi fazla sıkmayalım. Çenemizi ağrıtır." Hayatta dişlerimizi çok da sıkmamak gerek gerçekten.

Mi Joo'nun Seon Gyeom'a karşı genel modu ahshahdha Gerçekten ufak bir çocuk gibiydi ya of yicem! İlişkilerinde büyük rol oynayan ve adını anmadan geçemeyeceğimiz çakmak da çok orijinaldi cidden. Ama çantamda silah şeklinde, kafam kadar çakmak taşır mıyım bilmiyorum yani. Son bölümlerde, Code Name: Candy filmini çevirirken kafasında yaptığı canlandırmalar muhteşem değil miydi ya ahahshaha Anthony/An Son Hee, evlen benimle.
Ben sevdim Mi Joo'yu. Hem karakterini hem de Se Kyung'un oyunculuğunu sevdim. Bakalım, sonraki projelerinin de takipçisi olurum. Güzel bir dizi seçerse izleriz yani, nedir? 

Seo Dan Ah (Sooyoung)

Sooyoung'un oyunculuğu bence epey göz dolduruyordu. Yani ben de idollerin oyunculuk yapmasını çok seven birisi değilim bence herkes işini yapmalı. Oyuncular da albüm çıkarıp her hafta Inkigayo'ya çıksa hoşunuza gider mi idoller??? Ama dediğim gibi Sooyoung 'wow' bir oyunculuk sergilemese de bence sırıtmadı da.
Seo Dan Ah, Seomyung Grubu'nun veliahtı ve aynı zamanda Dann diye bir ajansı var yani menajerlik yapıyor ama bizim kıyafetlerimiz falan dediği için bence daha çok moda işindeler. Öyle başarılı bir kadın ama karakteri...
Öncelikle modayla ilgili bir iş yapmasına rağmen o nefis takımların, eteklerin, şortların altına giydiği kalın opak çoraplar gözlerimi ağlattı. Hele o krampona bir tık kala spor ayakkabıları boğdu boğdu duvara attı, ama bu konumuz değil... Asıl konumuz karakteri.
Bir kere ben böyle emrivaki yapan, burnu büyük tiplerden hiç hoşlanmam, elli metre yakınımda gördüğümde arkama bakmadan kaçar, güvenli bir yere sığınırım. Bunlar insanın hayat kalitesini düşürür.
Kimsenin ismini bilmez, herkes kendisine köle olmak için yaratılmıştır, o reddedilmez reddeder falan... Toplumsal hayatta yaşıyoruz kardeşim, öyle bir şey yok. Öğreneceksin insanlara nasıl davranacağını, ağlayarak günlüğüne yaz istersen... Yok bana kimse böyle davranmadı da, ben böyle yapmam da, demem de... Karakteri çok gerçekçi gelmedi bana yani. İnsanlar ikinci çifti daha çok sevmişler falan ama ben sonuna kadar Mi Joo ve Seon Gyeom'cuyum. Bu çift de kendi çapında tatlıydı ama Dan Ah çocuğa 'otomat' diye seslendikçe sinirlerim bozuldu.
Yeong Hwa'yı da çok sevdim diye mi bu kadar doldum acaba? Oğlum üzülmesin, diyen annelerden mi oldum? Ay noluyor bana? Kesin Ki Seon Gyeom'un fotoğrafını çöpün yanına koyulmasına içerledim bu kadar.
Tamam doğum günü sahnesi komikti, aşırı komikti.



Off bakınca bile keyfim yerine geldi, bu kadar organize bir başarısızlık ahdhahdha Seon Gyeom ve Woo Shik'in en sonunda Dan Ah'nın ajansına kaydolmasına sevindim ama. Yalnız dizinin sonlarına doğru senaristler sanki "Aga bu dizi on altı bölüm olacaktı, çabuk toparlayalım." demiş gibi geniş geniş giderken birden diziyi toparlama yoluna gittiler. Mesela Seo Dan Ah başkan yardımcısı oldu da nasıl oldu? Abisini ekarte edip mi oldu, ettiyse nasıl etti, idol kardeşiyle arayı düzeltti mi bunlar hep çok kesit kesit ve hızlı hızlı gösterildi. Ay beni memnun etmek de çok zor ya, geniş geniş yazsalar da bu sefer de "Finalde Seo Dan Ah'nın ailesini izlemek çok mu gerekliydi ya?" derdim, biliyorum çünkü kendimi. Böyle iyi olmuş.
Yani sonuç olarak dizide ikinci kadın ve ikinci erkek olmasındansa ikinci çift olmasını sevdim ama Dan Ah biraz sıkıntılı bir karakterdi, yine de mutlu olmalarına sevindik. Üç evetle uğurluyoruz.

Lee Yeong Hwa (Kang Tae Oh)
İşte benim bebişim! Kang Tae Oh'u daha önce izlemedim. Gong Myung'lu, Seo Kang Joon'lu 5urprise grubunun üyelerinden birisi hatta. Ama of, bu ne şekerliktir yav!
Lee Yeong Hwa dizide, bir sanat öğrencisini canlandırıyor, alanı resim. Amatör resimler yapıyor, bütün hayatı bundan ibaret. Hani bazı insanlar olur. Herkesle çok çabuk kaynaşır ve yakın oluverirler. Herkesle kolaylıkla konuşur ve arada bir mesafe varsa onu yok ederler. Yeong Hwa da böyle birisi. Ben asla böyle olamadığım için bu tip girişken ve dışadönük insanlara çok özenmişimdir, sanırım Yeong Hwa'nın bu çocuksu neşesini sevdim. Seon Gyeom'la bile üç saniye içinde yakın olması, sevgisini temas ederek göstermekten çekinmemesi, şirin mimikleriyle favorim oldu resmen ya.
Böyle insanlar suistimale de açıktır ama. Hep çok neşeli oldukları için insanlar hiç kırılmayacaklarını, kızmayacaklarını düşünerek sonuna kadar kullanmak isterler böyle insanları ama genelde bu tip insanların tersi de pistir aslında. Sadece sık göstermezler. Ama kızınca tam kızan tiplerdir ki Seo Dan Ah'ya posta koyduğu bölümlerde bunu görmüş olduk.
Seon Gyeom'la ev arkadaşlıkları çok şirindi ya, E.T. selamlaşmaları da öyle. Mi Joo'yla olan dinamikleri de çok sevimliydi zaten Yeong Hwa bu, herkesle samimiyeti kurduğu için dizide sevmediği iki insan vardı hepi topu, Bay Jeong ve Seo Tae Woong. Tae Woong deyince... Doğum günü ahshahdhs Sonra, arkadaşı Yejun için sürekli ballı su taşımasına kalbimizi bıraktık...  Arkadaşı yüzüne kedi suratı çizdiğinde hiç kızmayıp kedi gibi davranması da çok şirindi. Böyle relax insanlara bayılıyorum ya bunu ben de yapardım muhtemelen ahdhahsh

Şunun sıfatına bir bakar mısınız ya böyle bir şey olabilir mi?
Yeong Hwa'yı bu kadar sevdiğim için de Dan Ah yavrumu itip kaktıkça, ona otomat dedikçe ben üzüldüm, içimden işledi. Of sevdim Yeong Hwa'yı ya, çok sevdim hem de. Al evine besle prototipi bir insan resmen. Ailen arı mı bal gibi çocuk yapmışlar esprisi yapardım ama ailesi cidden balcı, geçelim bunu ahshahshs
Yalnız o son yaptığı resim biraz şeydi aahshahs Bence Dan Ah'nın ilk gördüğü ve alıp ofisine koyduğu resim çok daha güzeldi, Yeong Hwa yani akıl var izan var o resim sergiye konulacak resim mi annecim?
Bir diğer favori sahnemi de iliştireyim şöyle, gülmekten karnım ağrımıştı. Hadi onlar koşuyor, sen niye peşlerine takılıyorsun ahshahsah hayatı buna bağlıymış gibi koşması peki ahshahsha



Genel Yorumum


Her dizide olduğu gibi sevdiğim ve sevmediğim şeylerden bahsedeceğim tabi. Gerçi sevmediğim şeyler deyince de çok bir şey bulamadım ya, durun bir düşüneyim.

Evet, Ki Jeong Do. Uzun sürmedi çok, sevmediğim şeyler deyince gözümde canlandı resmen. Ya böyle insanlar etrafımızda olmadığı için mi inandırıcı gelmiyor bilmiyorum ama çok abartı bir karakter geldi bana ya. Cidden olabilir mi böyle bir şey, kim rakibinin oyları düşsün diye adama kızıyla skandal uydurur yani, havsalam almıyor bunu. Hayır senaryo deyip de geçemiyorum çünkü bu adam bu diziye çok fazla bir kötü. Bu kötülükte bir adamı hukuk dizilerinde ne bileyim polisiye dizilerde falan izleyebiliriz belki ama Run On gibi bir dizi için fazla kötü bilmiyorum. Hayır bir de finalde bir çiçekle geldi ya karısına... O çiçeği kafasına, kafasını da salonun dışına. Yallah!

Mi Joo'nun parayı geri verdiğini ve ailesini Seon Gyeom hiç öğrenmedi değil mi, ben kaçırmadım? Bunların işlenmesini isterdim ben ya, eksik kaldı bence bunlar. Hep bu iki olay ortaya çıkar mı diye bekledim, çıkmadı.

Yani bunlar dışında yukarıda da yazdım ufak tefek ama burada çarşaf çarşaf tekrar söylenecek kadar önemli şeyler değildi benim için, geçelim.
Ay bir de Seon Gyeom gibi karakterleri yazmayın abi ya, gerçek sanıyoruz sonra...


Sevdiğim şeylere gelelim öyleyse.

Dizinin beni ilk bölümlerde kalbimden vuran şeyi, zorbalık konusunu işlemesiydi. Zorbalık artık tüm dünyada büyük bir sorun. Sadece okul sıralarında değil, işimizde, gittiğimiz kurslarda, bazı tanıdıklarımız tarafından ama bilinçli ama bilinçsiz çoğumuzun maruz kaldığı bir şey. Burada ele alınan ise en ağır olanlarından, sistematik ve şiddetin de olduğu bir zorbalık. Ki Seon Gyeom'un, tüm o rezil federasyonun, şerefsiz babasının ve utanmaz koçunun önünde dik durması, eğilmemesi benim için onu en özel yapan şeylerden biriydi. Woo Shik'in de cesaretini toplayıp, her şeyi göze alarak yaşadıklarını anlatması ikisinin de yolunu çizmiş oldu.

Dizide ikinci karakterlerin olmaması da benim için bir artı puandı. Sanki dünyada başka kimse kalmamış gibi herkesin bir kişiden hoşlanması sıkıyor takdir edersiniz ki. Ama burada ne ikinci erkek ne de ikinci kadın vardı. Onun yerine bir ikinci çift yazmışlar, ne de güzel olmuş. Böyle yapın, canımı yiyin.

İzlerken içimi sıcacık yapan bir dizi olmanın yanında bence işlenişi de takdire şayandı. Bu kadar soft dizileri, tempoyu düşürmeden on altı bölüm boyunca götürmek ve izleyiciye bunu izletmek de büyük başarı. Çünkü insanlar sıradan olayları izlerken sıkılırlar ama bunu evirip çevirip önümüze izlenecek şekilde koyan senaristler gerçekten başarılılar. O yüzden güzel slice of life senaristlerinin elleri öpülür arkadaşlar ahdhahsha Hiç sıkılmadan izledim. Demek ki neymiş, bizans oyunu olmadan da dizi yapılabilirmiş.

Dizideki çiftlerin uyumları zaten çok sevdim ama dörtlü olarak dinamiklerini de sevdim, epey kafa bir arkadaş grubu gibilerdi ahshaha Hoşuma gitti yani, daha fazla sahneleri olsaydı da eğlenirdim. Yine Mi Joo ve Dan Ah'nın love hate ilişkisi izlemesi çok keyifli dinamiklerdendi. Seon Gyeom ve Yeong Hwa da çok çok tatlışlardı. Ve tüm karakterler de çok güzel yazılmıştı. Ki Seon Gyeom, sen nasıl bir insansın ya, böyle ince bir insan olunur mu?

Dizinin bahsettiği konular, hayaller, umutlar, aldığımız yaralar ve sonra onları kapatıp yolumuza devam etmemiz... Bunların hepsinin konu alınmasını da çok sevdim. Ben de aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğum için konular öyle tanıdıktı ki, bazı replikler sanki bana söylenmiş gibi geldi o yüzden. Tabi Seo Dan Ah hariç, o kadar zengin ki ayrı dünyaların insanıyız :P Aynı zamanda karakterler de çok hayatın içinden. Mi Joo, Seon Gyeom, Mi Joo'nun arkadaşı May, kafede çalışan Yejun, Seon Gyeom'un sporcu arkadaşları... Hepsi. Hepsi kendileri için durmadan çabalayan, bizim gibi insanlar. 

Mi Joo'nun çeviri konusunu bu kadar ciddiye alması gerçekten çok takdire şayandı. Çeviri cidden çok önemseyerek yapılması gereken bir şey. Edebi eserleri bir kenara bırakın, dizilerde bile özensiz çeviriyle bütün anlam bozuluyor ve kopukluk oluşuyor. O yüzden çeviriyi hep çok önemserim hem kitaplarda hem de dizilerde. Yine dizide pek çok film ismi zikredilmesi de benim açımdan çok sevindirici oldu. Çoğunu not aldım, izleyeceğim.

Final bölümü çok çok güzeldi, herkesin mutlu sona ulaşmasına çok sevindim. Ayrıca dizide yer alan herkesin kesitler halinde ne yaptıklarının gösterilmesini izlemeyi çok sevdim. O kısım en çok severek izlediğim kısım oldu tüm final bölümü içinde, sürekli gülümsedim. Aynı zamanda çok büyük büyük olaylar olarak değil de başladığı gibi, günlük hayatın akışı içinde bitmesi de beni çok mutlu etti, şova gerek yok.

LUCY'nin Run To You'su favorim olsa da tüm ost listesini çok sevdim, ekleyelim buraya.

LUCY-Run To You
Kei (LOVELYZ), JOOHONEY (Monsta X)-Ride Or Die: Bu şarkı da muhteşem. Kei ve Jooheon düet yapsın istesek denk gelmez, bayıldım uyumlarına.
Solar-Blue Bird
Baek Z Young-My Light
SURL-I Wish It Was You: Bu şarkıyı da sahne içlerinde epey duyduk.
2F-Sorry (Shin Young Jae&Kim Won Joo)
THE BOYZ-Priority
Kim Na Young-Where Are You: Slow dizi müziklerinin vazgeçilmez ismi Kim Na Young, bu dizi için de bir şarkı söylemiş, iyi de olmuş.
Jeong Hyo Bean-Starlight
Yuju-Falling
Cherry B-Breeze
Yim Si Wan-I And You

İzleyin Run On'u. Hele böyle yorulduğunuz, hem bedenen hem zihnen yorgun olduğunuz dönemlerde izlerseniz ilaç gibi gelir. Ne öyle dallı budaklı entrikalar, ne de bol bol kötülük yapan kötüler var. Sadece hayatın içinden insanlar, olaylar izliyorsunuz dizi boyunca. Öyle iyi geldi ki bana, öyle tazelendim ki izlerken. Herkes sever bu diziyi bence, izleyen herrrkes. Öneriyorum, ısrarla öneriyorum. Koşun izleyin hemen!




Çok sevmediğim insanları böyle susturmak istiyorum, aynı böyle...


Bebiş Yeong Hwa'm.



Woo Shik ve halmoni, bunu en çok siz hakettiniz...



Bu sahne...








Muhteşem bir canlandırma ahshahshs


"Narin ve duyarlı bireyler mutlu hayatlar sürmelidir. Kibar insanlar küçümsenmemelidir."


"Herkesin kendine saklamak istediği bir mücevher kutusu vardır, derler. Ama içindeki her zaman bir mücevher olmak zorunda değil. Sahilde bulduğun bir cam olabilir, bir kabuk olabilir ya da birisinin okul formasından bir düğme olabilir. Anısı olan herhangi bir şey. Sadece benim açabildiğim bir mücevher kutusunda sakladığım anılarımı canlandıran bir şey. Bu şekilde bir daha asla yaşayamayacağın değerli bir anı kaydedersin."

2 yorum:

  1. Güzel diziydiii eveet. Softdu sakin tonuna bayılıyorum ben

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, benim de son zamanlarda izlediğim en güzel dizilerden birisiydi. Yorumun için teşekkür ederim :)

      Sil