29 Ekim 2021 Cuma

Dizi Yorumu: Move To Heaven


Herkese tekrardan çokça merhabalar. Bugün çok yakın tarihlerde yayınlanmış olan Move To Heaven'ı konuşacağız. Çok net söylüyorum ki Move To Heaven son zamanlarda izlediğim en kaliteli işlerden birisi. Gerek sinematografisi, gerekse konusu ve bu konuyu işleyiş tarzı, sonra oyuncuları. Her yönden şapka çıkarttığım bir yapım oldu. Bunun dışında diziyi 16 bölüme tamamlamak için kasmayıp uzatmamaları ve tam tadında bırakmaları da dizide çok beğendiğim şeylerden birisiydi. Ha 16 bölüm olsaydı da izler miydim, izlerdim o ayrı.

Zaten dizi Ekim başında yapılan Asia Contents Awards ödül töreninden üç ödülle döndü. En iyi yazar, en iyi yaratıcı, en iyi aktör (Lee Je Hoon) ödüllerini aldılar. Yayınlandığı dönemde de imbd'de en yüksek puana sahip Netflix içeriğiydi ve bunu başarabilen tek Kore dizisiydi.

Bence son zamanlarda yapılmış en özgün işlerden birisi olan Move To Heaven'ı size o kadar çok tavsiye ediyorum ki. Lütfen izleyin. Anlatmaya çalıştıkları, söylemek istedikleri ve mesajları çok kuvvetli olan bir dizi. İzlerken nasıl akıp gitti anlamadım, gözlerimi ovuşturarak kalktığımda ilk beş bölümü soluksuz izlediğimi fark ettim. Böyle dizileri izleyince birden fark ediyorum. Herkesin farklı hayatları var, eşsiz hayatlara sahibiz. Ama ne olursa olsun, bir gün hayatımız sona erdiğinde hepimiz arkamızda farklı hikayeler bırakıyoruz. Tüm bu hikayelere tanık olduk aslında. Çok... Bilmiyorum, çok güzeldi ya. Lütfen izleyin.


MOVE TO HEAVEN
Yönetmen: Kim Sung Ho
Senarist: Yoon Ji Ryeon
Yayıncı: Netflix
Bölüm Sayısı: 10
Yayın Tarihleri: 14 Mayıs 2021

Han Geu Ru, Asperger sendromuna sahip bir gençtir. Babası Han Jeong U, Move To Heaven adında bir olay mahalli temizlik şirketi işletirken ona yardım etmektedir. Geu Ru'nun babası Jeong U varolan bir rahatsızlığından dolayı aniden hayatını kaybeder. Avukatı, Geu Ru'nun vasisi olmak için amcası Cho Sang Gu'yu seçtiğini söyler. Şartı, Sang Gu ve Geu Ru'nun üç ay boyunca uyumlu şekilde aynı evde yaşamaları ve Move To Heaven'ı devam ettirmeleridir. Sang Gu bunu başarabilirse resmi olarak Geu Ru'nun vasisi olabilecektir.
Hikaye Kim Shae Byeol'ün Ddeonan Hooe Namgyeojin Geotdeul isimli makalesinden uyarlanmış.

Move To Heaven'a sadece olay mahalli temizlikçisi demek çok mantıklı olmuyor. Çünkü sadece orayı temizlemekle kalmıyorlar. Merhum için anlam ifade eden bazı şeyleri, imzaları olan sarı kutulara toplayıp bunlara değer vereceğini düşündükleri kişiye götürüyorlar. Aynı zamanda kişinin hayattayken yapmak istediği bir şey varsa bunu yapıyorlar. Mesela dördüncü bölümde, anaokulu öğretmeninin öğrencileri için aldığı kitapları öğrencilere götürmüşlerdi.

Başlamadan önce fragman izlemek isteyenleri şuraya ve buraya alabiliriz.

-spoiler başlangıcı-

Oyuncu Kadrosu

Cho Sang Gu (Lee Je Hoon)

Lee Je Hoon oynadığı bir çok efsanevi rolüyle rüştünü ispatlamış bir oyuncu. Hala izlemediğimi söylemekten utandığım Signal, Shin Min Ah'la oynadığı Tomorrow With You, yine çok fazla övülen Taxi Driver yer aldığı dizilerden yalnızca bazıları. 
Cho Sang Gu ise, dizide Jeong U'nun baba bir kardeşi ancak araları uzun süredir kötü. Jeong U'yu suçluyor bunun için ancak aslında Jeong U'nun olayda hiç suçu yok. Sang Gu ise bir dövüşçü ancak dövüş sırasında birisini çok ciddi yaraladığı için hapse girip çıkıyor. İlk beş bölümde nefretlik bir tipti. Gerçekten kendisini hiç sevmedim ve bunu o iğrenç saç şekline rağmen hala anlamsızca yakışıklı olması ya da paçasından karizma akması değiştiremedi. Gerçekten çok karizmatik ama söylemeden geçmeyelim. Başta bu işi Geu Ru'nun parası için yaptığı çok belliydi zaten saklamadı da. Evi satmaya çalıştığında gaza gelip "Boyun posun devrilsin!" demişliğim de var. Beni en çok güldürdüğü kısım, cenaze için bir başka cenazeden çelenk çalmasıydı ahahsjjd bu arada tamamen haklı olduğunu söylemeliyim bin tane çelenk var zaten, bir tanesini alsa ne olur? Sonra köşeyi dönüp Geu Ru'ya yakalandığı yerdeki ifadesi de muhteşemdi ahshdhdhd
Altıncı bölümden sonra değişiyor Sang Gu ama bu çok doğal bir değişim oluyor aslında. Yavaş yavaş alışıyor yeğenine, hayata. En çok değişen karakter o sanırım. Sang Gu'nun dramını ise tam olarak 7. bölümde görüyoruz. Ona en çok üzüldüğüm bölüm o bölümdü. Su Cheol'e "Kalkmasana. Kalkma yerden serseri!" diye bağırdığı yerler içimi parçaladı. O bölümden sonra çok büyük bir acıya sahip bir adam olduğunu görüp empati yapmaya başlayabildim. Abisinin ona aslında çok düşkün olması ama bu kadar talihsiz şekilde ayrı düşmelerine ve Sang Gu'nun gerçeği çok geç öğrenmesiyse kalbimi çok çok çok incitti. Finalde eğer Sang Gu'ya bir şey olsaydı, çok üzülürdüm.
Çok alakasız bir not: Ben Junho'yu Je Hoon'a inanılmazz benzetiyorum. Junho biraz yaşını başını aldıktan sonra Lee Je Hoon gibi görünecek muhtemelen.



Han Geu Ru (Tang Joon Sang)

Tang Joon Sang'ı daha önce hepimiz Crash Landing On You'da izledik. Orada grubun bebikiydi hatırlarsanız. 2003'lü olan bebik Joon Sang'ın orada süper bir oyunculuk sergilemesi gerekmiyordu ama burada oyunculuğuna şapka çıkardım açıkçası. Asperger sendromuna sahip bir birey olarak iletişim becerileri biraz sınırlı. Herkesle çok resmi bir şekilde konuşuyor ve duyguları anlamlandırmakta zorlanıyor. Her zaman dürüst olmaya ve doğru olanı yapmak onun için görev bilinci. Move To Heaven'da hizmet verdikleri herkesin anısına çok saygısı olması ve kafasına koyduğunu yapması da aslında bu görev bilincinin bir parçası. 
Geu Ru'nun en başta amcasına karşı çok kapalı olması, babasının olan hiçbir şeye dokundurmaması ve onu bariz biçimde yok sayması, sonraki bölümlerde yavaş yavaş azaldı. Çok doğal bir biçimde birbirlerine alışmalarını izledik. Özellikle son bölümde amcasına bir şey olmasını istememesi, ona kahvaltı hazırlaması, gecenin bir yarısı hastaneye gidip kontrol etmesi ve tabi ki vasiliğe devam etmesini istemesi amcasına çok alıştığının en büyük kanıtları. Tüm o sahneler yüreğime dokundu. Onun dışında kendi ailesiyle olan sahneleri de çok dokunaklıydı. Babasının onu ne kadar sevdiğini, nasıl gurur duyduğunu gördük. Amcasının ilk bölümlerde ona, "Babanın senden utanmadığını nereden biliyorsun?" sorusuna verdiği cevapta da hissettik bu sevgiyi. "Hayır. O benden hiç utanmadı. Konuşamadığım için alay ettiklerinde veya derste çok konuştuğum için okulu bırakmam gerektiğinde babam, sorun yok, demişti. Hatalı olmadığımı, farklı olduğumu söylemişti. Utanmadığını, çünkü yanlış bir şey yapmadığımı da." 

Geu Ru'nun babasına hayat veren oyuncu da Ji Jin Hee. Kendisi benim ilk aşkım olur, Jewel in the Palace ya da hepimizin bildiği adıyla Saraydaki Mücevher'in Min Jeong Ho'su. Çok güzel yaş almış. Burada da harika bir insanı canlandırıyordu. Han Jeong U. Aslında kardeşi Sang Gu'yu hep gözetmiş korumuş, ona evden onu alacağına söz vermiş olmasına rağmen AVM kazasında göçük altında kaldığı için gelememiş ve daha sonra da iki kardeş birbirlerinin izini kaybetmiş. Sang Gu, abisini gelmediği için asla affetmezken, abisi onu bulup kendini anlatma şansı bulamamış. Bu iki kardeşin hikayesi de gerçekten yürek parçalayıcıydı, Jeong U'nun Geu Ru'yu geziye götürdüğü yerlerin de kardeşinin doğum günü planı olması ayrıntısı da yüreğime dokundu. Onuncu bölümde Jeong U'nun hayatının detaylarını da daha net öğreniyoruz. Eşi, Geu Ru'yu nasıl evlat edinmeye karar verdikleri, ilk bölümde kullandığı işaret dilini nereden öğrendiğini bile. Ve tüm bu anlar öyle duygusaldı ki. Geu Ru'nın annesinin, Jeong U'ya sarılıp Geu Ru'nun konuştuğu için mutluluktan ağlaması, annesi olmasına izin verdiği için teşekkür etmesi. Beni en çok etkileyen şeylerden birisi de Geu Ru'nun annesini özlemesi üzerine babasının, anılarını göz kapaklarında biriktirdiğini söylemesi. İnsanı bir şekilde rahatlatan bir düşünce. "Ama Geu Ru, gördüklerini asla unutmayacaksın. Tüm anılarımızı gözlerinde biriktirdin. Bu yüzden sorun olmayacak, tamam mı?" Ah, o veda videosu... Daha ilk bölümde diziden ayrılmana rağmen gönlümüzü fethettin Han Jeong U.

Bir iki dizide de bahsi geçtiğini fark ettiğim kaza, gerçek bir kaza aynı zamanda. 95 yılında Sampoong isimli alışveriş merkezi çöküyor. En acısı da kazanın göz göre göre gelmesi. Zaten taşıyıcı kolonlar sırf bir iki dükkan daha eklemek uğruna kesiliyor ve ek bir kat daha ekleniyor. En erken belirtiler iki ay önce başlıyor, çatlaklar oluşuyor. Kaza günü erken saatlerde çatırtılar ve çatlamalar artıyor ancak birileri para kazanmak istediği ve asla gözü doymadığı için bunlar göz ardı ediliyor. Arkada yarım kalmış binlerce hikaye ve acı kalıyor. En çok da böyle hikayeler içimi burkuyor. O insanlar bir doğal afetle, bir savaşta ya da doğal sebeplerle ölseydi de yeterince acı olacaktı zaten. Ama sırf birileri daha fazla para kazanma hırsına sahip olduğu için öldüler, ihmal yüzünden öldüler. Bu acısına tahammül edilebilmesi zor, zehir zemberek bir şey. Move To Heaven böyle bir şeyi tekrar dillendirdiği için bile benzerlerinden sıyrılıyor benim için. 



Yoon Namu (Hong Seung Hee)

Hong Seung Hee'yi daha önce hiçbir yerde izlemedim, yine de buna oranla oyunculuğunun oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Yoon Namu dizide, Geu Ru'nun karşı sokağında oturuyor ve küçüklükten beri arkadaşı. Son bölümde Sang Gu'nun, "Komşu! Bu serseri nereye gitti?" demesine kahkaha attım hatta ahahahaha. Namu eskiden beri Geu Ru'yu hep korumuş kollamış. amcası geldiğinde de ona güvenemediğinden dolayı onları göz hapsine alıyor. Hatta Geu Ru'nun bebek telsizini kullanıyor, Sang Gu'nun nereye gidip geldiğini kontrol ediyor, Geu Ru'yu amcasına karşı savunuyor, Move To Heaven'a katılıyor gizli gizli. Bir arkadaştan bekleyeceğimiz her şeye sahip yani. Hatta Avukat Oh, onları iyice gözetlemesini söylüyor çünkü üç ay sonunda Sang Gu'nun vasiliğini onaylamak için onun fikrine de ihtiyaç duyuyor. 
Bence çok tatlı bir karakterdi. Sang Gu ve Geu Ru iki ayrı uçlarda, birbirinden çok farklı karakterler. Ama Namu bir yerde, onları bir şekilde dengeliyor. O yüzden bence dizide çok belli bir yeri vardı. Olmasa eksik olurdu.
Dizinin sonunda açıktan açığa Move To Heaven'da çalışacak olmasına çok sevindim. 






Dizi hakkında söyleyebileceğim binlerce şey var. Bunlardan ilki şu ki, göz ameliyatından sonra izlediğim ilk dizi bu olmasa iyi olurmuş. Hiçbir bölümünde gözümden yaş eksik olmadı ve her bölümde bir göz yanması yaşamak zorunda kaldım. Bu ne dram insafsızlar. Ve ayrıca hiçbir bölümde zorlama, boş bir dram yok. Tüm hikayelerde, o insanların hayatı o kadar trajik bir şekilde son buluyor ki... Bu insanlar çalışırken iş kazası geçiriyor ancak korkunç çalışma şartları yüzünden hastaneye gidemiyor, hastalarını kurtarmaya çalışırken, tam da hayatta en çok sevdiği insanla barışacakken yaralanarak ölüyor, ailesini bulmak için Kore'ye geliyor ancak hastalığı izin vermiyor... Hepsinin arkasında binlerce hikaye kalıyor, amaçlar kalıyor, umutlar kalıyor. Tüm bölümleri izlerken, hayatta üzüldüğüm şeyler o kadar boş geldi, o kadar saçma geldi ki. Birilerinin hayatı hiç hak etmediği şekilde sonra eriyor ve bu her gün, her gün yaşanıyor. Geride sadece anılar ve yarım kalmış hayatlar kalıyor.

Dizinin dram dozu başta daha yüzeysel ve sadece anlatılan hikayelerle sınırlı. Ancak 7. bölümden itibaren dizinin konusu ana karakterlere kayıyor ve tam da o bölümde Sang Gu'nun hikayesini izliyoruz. İlk bölümlerde de ağlamıştım ancak her dakikası boyunca gözümde yaşın kurumadığı ilk bölüm 7. bölümdü. Sang Gu için çok üzüldüm bu bölüm, Su Cheol için de öyle. Öyle güzel eğitmiş, öyle güzel gururlanmış ki Su Cheol için, böyle bitmesi çok üzücüydü. 
Yedinci bölümden sonra eksen Geu Ru'ya kayıyor. 9. bölümdeki Matthew Green bile bir şekilde Geu Ru'nun evlatlık oluşuyla bağlantılıydı. Geu Ru'nun evlat edinme hikayesini, yurt dışına evlatlık verilen bir bebeğin hikayesiyle birleştirmeleri çok akıllıcaydı, Geu Ru'nun hikayesi de bölümün ana hikayesine güzelce yedirildi. Ne alaka şimdi demedik. Eksenin ana karakterlere kayması da başarılı bir kaymaydı. On bölümü de farklı hikayelerle tamamlamaları monotonluk yaratabilirdi ancak başarıyla kurtarıldı ve hikayedeki tüm düğümler son üç bölümde çözüldü.
8. bölüm ise tam anlamıyla bombaydı ve hikayenin kırılma noktasıydı! Sang Gu'nun Geu Ru için ilk defa endişelenmesi ve ona ismiyle hitap etmesi, Geu Ru'nun babasıyla çıktığı yolculuğun aslında onun küçüklüğündeki doğum günü planı olduğunu fark etmesi, Jeong U'nun ona her yıl aldığı hediyeleri bulması ve onu almak için neden gelemediğini öğrenmesi ve Geu Ru'nun evlatlık alındığını öğrenmesi falan... Gerçekten tam bir bombaydı, bölüm bitince resmen afallamıştım. 

Yukarıda da kısa kısa bahsettim ancak Sampoong Alışveriş Merkezi Kazasından bahsetmeleri bence gerçekten çok dokunaklıydı. Bunu hikayeye yedirmeleri, kardeşlerin arasındaki düğümü buna bağlamaları da mantıklıydı. Jeong U'nun kardeşine söz vermesi, ama alışveriş merkezinin çökmesi yüzünden gelememesi, sonra birbirlerinin izini kaybetmeleri... En çok içimi ezen kısım ise Jeong U'nun her yıl kardeşi için spor ayakkabı alması oldu. Sang Gu'nun yüzündeki ifade, ağlaması her şeyi anlatıyordu zaten. 

İşleri yürütüş şekilleri de çok değerliydi. Tüm hikayelere saygı duymaları, odaya girince şapkalarını çıkarmaları, tüm eşyaları nazik biçimde toplayıp kutulamaları... Zaten çöpleri atmak için çağırdıkları kamyonun şoförü bile bu işi bu kadar saygıyla yapan tek kişinin Geu Ru ve babası olduğunu söylüyorlardı. Bu kısmı da çok hoştu.

Sahne içi müzik kullanımı çok iyiydi. Dizinin belli bir şarkısı yoktu sanırım, hiç duymadım ancak Geu Ru'nun odaları temizlediği sahnelerde kullanılan klasik müzikler bir harikaydı. Youtube'da tüm müzikler playlist halinde bulunabiliyor, meraklısına buyrulur. Denedim, uyumadan önce epey iyi gidiyor.

Son bölümden bir önceki bölüm sanki Sang Gu'ya bir şey olacakmış gibi bir izlenim verdiler ancak finalde dövüş işinin hiç uzamayıp kolayca çözülmesine çok sevindim çünkü eğer finalin geneline yayılsaydı hem eksen kayacaktı hem de amcaya bir şey olsun istemeyiz. Onun dışında finalde Avukat Oh bize bir fake attı ama amcanın vasi olmaya devam etmesi çok sevindirdi beni. Daha da sevindirici olansa, bunu duyunca verdiği tepki ve dolan gözleriydi. Ulan Sang Gu... Finalde Geu Ru'nun ailesiyle olan her sahnesinde gözyaşlarım aktı. Koşup koşup ağaca sarılması ise... Ah. 
Finalin ucu çok açık bitmedi ama devam etmeye açık bir yerde kaldı aslında. Belki bir ikinci sezon gelebilir. Ancak bence bu haliyle de mükemmel.

Hani, en sevdiğim kitap olan Çavdar Tarlasında Çocuklar'da geçen bir söz var ya: "Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence iyidir." Diziyi bitirdikten sonra, keşke senarist arkadaşım olsaydı diye düşündüm, söyleyeceklerim bu kadar. Lütfen, lütfen izleyin!



















Geu Ru'm <3...


Bu sahne...




"Sana hep ne söylüyordum? Birini görememen, yanında olmadığı anlamına gelmez. Onu hatırladığın sürece o hiçbir yere gitmez."


19 Ekim 2021 Salı

Dizi Yorumu: Vincenzo



Tekrardan kocaman merhabalar! Uzun süredir yoktum. Öncelikle uzunca bir Banana Fish yas sürecine girdim (Ash :( ) sonrasında ise yakınlarda göz ameliyatı oldum ve iyileşme sürecim cidden sıkıntılıydı. Yani ehi ehi on beş dakikada bitti ameliyat demesi kolay ama iş gerçekten sonrasında başlıyor. O yüzden bir süredir yoktum.
Bir de dizi incelemesi yapmak beni yoruyor ya. Değinmediğim nokta kalmasın diye paralıyorum kendimi ama Vincenzo'yu yazmayı çok istediğim için yine buradayım. Here we go again...

Biliyorsunuz ki Song Joong Ki'nin uzun bir süre ardından çektiği ilk yüksek prodüksiyonlu dizi ki hem de ne prodüksiyon... Yani daha aşağısı kurtarmazdı sanırım. Bir de tam da Joong Ki için beklentiler çok yükselmişti. O yüzden ben de çok zaman geçmeden izlemek için annemi örgütledim ve başladık. 

Her şeyden önce söylemem gereken şey, cast çok başarılı ya. Song Joong Ki zaten harika bir insan, kendini kanıtladı ve İtalyan mafyasını kim oynardı, en iyisini bulmuşlar yani. Onun dışında bu adam yaşlanmıyor. Şarap gibi cidden. Jeon Yeo Bin ise, Joong Ki gibi bir adamın yanında hiç sırıtmamış, bu yüzden takdire şayan. Ve bence çok da kendine münhasır bir tiplemeydi. Diğer oyuncular ise bence hepsi ayrıydı ya. Babel Grubundan etimle kemiğimle nefret ettiysem, hepsinin müthiş oyunculukları sayesinde. Ama yine de hiçbirini görmek istemiyorum bir süre.

Şimdi hiç spoiler vermeden dizinin konusunu falan şöyle bir ele alalım, aşağıda spoilerle kısımda geniş bir alanda tüm düşüncelerimi anlatacağım.


VINCENZO
Yönetmen: Kim Hee Won
Senarist: Park Jae Bum
Yayıncı: TvN
Bölüm Sayısı: 20
Yayın Tarihi: 20 Şubat-2 Mayıs 2021

Dizinin konusu çok küçük yaşta evlatlık verilerek İtalya'da bir mafya ailesinde büyüyen Vincenzo Cassano etrafında şekilleniyor. Vincenzo, Cassano ailesinin avukatı ve consigliere olarak geçen danışmanı. Bir anlamda olayları o yürütüyor. Ancak babası öldükten sonra üvey kardeşi Paolo, Vincenzo'yu öldürtmeye kalkıyor. Vincenzo bunun üzerine Kore'de ona ait olan bir şeyi aldıktan sonra Malta'ya gitmek üzere Kore'ye uçuyor. Ancak Kore'den düşündüğü kadar erken ayrılamayacağını anlıyor. 

Nasıl da güzel sıfır spoiler ile anlattım, özetledim konuyu ama. Yerim kendimi.

Spoiler içeren bölüme geçmeden önce diziyi önerir miyim, bundan bahsedeyim. Zekice planlanmış hamleler yapılan güç oyunlarını, derin entrikaları, aksiyon dizilerini, hiç olmazsa Joong Ki'yi seviyorsanız izleyin. Ancak sevmiyorsanız, hatta daha da ilerisi romantik komedi seven bir yapınız varsa, Vincenzo sizin için doğru seçim olmayabilir. Çünkü romantizmin minimum tutulduğu bir yapım Vincenzo. Ön planda daha çok aksiyon, entrika ve politika var.

-eser miktarda spoiler içerebilecek ve hatta içeren alan-

Karakterler
Vincenzo Cassano (Song Joong Ki)
Vincenzo... Bence Kore dizilerine yeni bir soluk getiren bir karakter oldu. İtalya'da bir mafya olarak büyüyen Koreli bir karakter. Kendi deyimiyle gerçek bir "kötü". Vincenzo'yu ilk olarak sert, soğuk ve ağır bir mafya olarak gördük. Song Joong Ki, bu rol için biçilmiş kaftan gibiydi. Zaten oluş bakımından lüks bir görünüşü var ve havalı rollere cuk oturuyor. Lüks takımları, İtalyanca konuşması ve her konuda bilgi sahibi oluşu çok çok çok havalıydı. İtalya'dan Kore'ye gelme sebebi, yıllar önce bir Çinli iş adamının sakladığı altınların üzerine konmak ahahahs. Ancak altınları gömdükleri yer Geumga Plaza'nın bodrumu, bodrumda bir tapınak var, artı Babel Grup adında büyük bir şirket orayı yıkıp kule yapmayı planlıyor (ki yıkılırsa altınlar ortaya çıkar) ve bunlar da yetmezmiş gibi kasa Çinli iş adamının irisini tanıyor ve adam çoktan ölmüş yani. Baştan sadece altınları almak ve plazanın yıkılmaması için mücadele ediyor Vincenzo ancak gittikçe Babel Grup'un yaptığı yolsuzluklarla savaşmaya başlıyor ve bunu da kendi usülüyle yapıyor. Bayılıyorum böyle karakterlere. Karşındaki kanunsuzsa, sen on kat kanunsuz olacaksın ki hakkından gel. Bu yönüyle daha bir sevdim diziyi. 
Vincenzo dizi ilerledikçe baştan ters düştüğü Geumga Plaza sakinleriyle yakınlaşıyor, baştan anlaşamadığı Hong Cha Young'la beraber çalışmaya başlıyor ve bu noktada karakteri daha da açılıyor. Kimisi Vincenzo'nun böyle değişmesini sevmemiş ancak ben sevimli buldum. Çünkü insanlar genelde birlikte yaşadığı insanlara daha çok benzerler. Vincenzo'nun da karakteri çok da değişmeden, insanlarla yakınlaşması, duygularını belli etmesi çok daha doğaldı. Ki bence az bile, annem dizi boyunca "Bu çocuk niye bu kadar soğuk?" dedi durdu ahahahaha İtalyanca konuşması peki?? Sinirlenince İtalyanca sövmesi çok komik, İtalyanca deyimleri ise çok havalıydı. Aksanından bahsetmiyorum tabi ki, aksanının böyle olması çok doğal. Ama farklı bir karakterdi dediğim gibi, yenilikçiydi. Dizi boyunca giydiği Booralro takımları, yakışıklı yüzü ve imzası olan zippo çakmaklarıyla milletin kuyusunu kazdı durdu, çok da iyi oldu, zekasını sevdiğim. En sevdiğim halleri bana DOTS'daki karakterini de hatırlatan heyecanı. Altınları çıkarmak için koşarken Bay Cho'ya eldivenlerle vurması, kapağı açarken adamın omzunu yumruklaması bir de İtalyanca küfürleri favorilerim oldu tabi ki. Yine, iris tanıma cihazını içeri attıktan sonra Jipuragi'de Bay Nam ve Cha Young'a sarılırken ağlamaya başlamasına çok güldüm ahahahahaha Vincenzo'yla ilgili tek sinir olduğum şey, aşağıda daha geniş belirteceğim elbet ancak, Jang Han Seo'nun ölüm sahnesiyle ilgili. Hatırladıkça tansiyonum falan fırlıyor bak yine, en iyisi gülüm Hong Cha Young'a geçelim biz.




Hong Cha Young (Jeon Yeo Bin)
Dizi başladığından beri konuşulan bir diğer konu da Jeon Yeo Bin oldu. Song Joong Ki gibi tecrübeli bir aktörün yanında iyi iş çıkardı. Ben ilk bölümde biraz yadırgadım ancak bunun sebebi Yeo Bin'i daha önce Be Melodramatic'te izlemiş olmamdı. İzleyenler bilir ki Yeo Bin orada bu karakteriyle taban tabana zıt bir karakteri oynuyordu ve ben bu kadar sert bir geçişi kabullenemediğimden dolayı garip geldi. Ancak izledikçe alıştım. Hatta bence o heyecanlı halleri ve abartılı yürüyüşü karakterinin imza hareketlerinden birisiydi. Açıkçası çok uzun süredir kdrama izleyenler olarak teatral oyunculuklara alıştık, yeni başlayanlar kadar yadırgamıyoruz. Bence gayet iyi iş çıkardı.
Hong Cha Young dizinin başında, Babel Grubun hukuk bürosu olan Wusang'da çalışan bir avukat olarak çıkıyor karşımıza. Hatta Babel'in davasında karşı tarafın avukatının, babası olduğunu görüyoruz. Babası Hong Yu Chan, dürüst ve mert bir adam, ancak bu tüm bahsettiğim dizilerde olduğu gibi Babel'in defterini kanun yoluyla dürmeye çalışıyor, olmuyor tabiki de. Kendisi de farkında bunun, böyle bir şeyi yapsa yapsa kızının yapacağını söylüyor. Ancak tabi Babel'in çok gözüne batmaya başlayınca öldürülüyor baba Yu Chan. Bunun üzerine bu işte Babel'in parmağının olduğunu anlayan Cha Young istifa edip babasından kalan Jipuragi Hukuk Bürosunu devralıyor. Cha Young tam da babasının bahsettiği gibi bir kız. Cesur, hırslı, arsız ve korkusuz. Tam da bu yüzden Babel'i devirecek yegane insan. Oyunculuğunu sevdim, üzerine biçilen karakteri de sevdim. Hele deli deli hallerine bayıldım! Dizinin başında daha farklı bir imaj çizilmiş gibiydi, bencil ve düşüncesiz bir karakter gibiydi ancak sonradan kendine güvenen, yerine göre ciddi yerine göre şakacı ve neşeli bir karakter haline geldi. Ana karakter Vincenzo olsa da, yine de onun kadar ön planda olması da hoşuma gitti. Güçlü yanlarını ön plana çıkarmışlardı ama yine bir tık daha ön planda olabilirdi sanırım. Cha Young ile ilgili en sevdiğim şeylerden birisi de gerçekten olgun olmasıydı. Tabi hiç öyle görünmüyordu ama ahsshahsha Nasıl insanlarla, ne şekilde uğraştıklarının bilincinde oldu her zaman. Tüm bunlara dayanması kolay olmasa da Vincenzo'ya her zaman güvenmesi artı bir puan. Bir ara, ilk bölümlerde Vincenzo'ya adam öldürüp öldürmediğini sorması ve eğer gerçekten öldürdüyse başka bir dünyadan gelmiş gibi hissedeceğini söylemişti. Bunlar sorun olacak diye ödüm koptu çünkü yani adam mafya??? "Ayyy adam mı öldürüyorsun gerçektennn!" triplerine girmenin bir faydası yok. Neyse ki Cha Young bu triplere girmedi. Gerçekten, zeki karakterlere bayılıyorum.




Jang Joon Woo / Jang Han Seok (Ok Taecyeon)                                                                                     
Allah sizi inandırsın yani, fotoğrafı koyarken şöyle başımdan aşağı bir ürperti geçti. Yani tamam Ok Taecyeon hepimizin gençlik hayallerini süsleyen bir adam olabilir, hepimizin gül yüzüne kaşına gözüne hasta olduğu bir insan da olabilir, hatta bir dizide ona aşık olmuş da olabiliriz, bknz Save Me. Ama bu nedir ya? Ben nasıl unutucam bu ruh hastası sayko manyak rolünü? Ay tahtalara vuralım. Şimdi dizinin başında gayet tatlı, Korece-İngilizce karışık kendine has bir dil konuşan, Wusang'ın stajyer avukatı olarak çıktı karşımıza Jang Joon Woo. Hafif salak ve herkesin sinir çıkardığı klasik bir ast olduğundan bahsetmeme gerek yok herhalde. Sonra iki bölüm sonra biz bunun Babel'in asıl başkanı olduğunu öğrendik. Şimdi böyle okuyunca çok klişe gibi geliyor ama bize bu çocukla ilgili o kadar pançak, o kadar şapşal, o kadar sevimli bir imaj çizdiler ki herkese büyük ters köşe oldu, eminim bundan. Peki Babel'in başkanı, gerçek adıyla Jang Han Seok nasıl biri? Lisedeyken onu sinirlendiren arkadaşlarını öldürüp ganimet olarak saatlerini saklayan bir manyak, evet tebrikler ruh hastasısınız. Kendi babasını öldürmüş, kardeşi canını sıkınca buz hokeyi sopasıyla sopalıyo çocuğu, canını sıkan herkesi bam küt çat pat öldürüyor falan böyle şeytan tadında bir abimizdi bu da. Hani gerçekten şaşkınlıklar içindeyim, suratına bakın oy oy oy bu ne güzellik dersiniz ama işte, şeytanın sol bacağı bu çocuk. Bu da aslında hafiften Hong Cha Young'a yanıktı ama allahtan aklı fikri Babel'in patronu olmakta, milleti çat çat öldürmekte, para hortumlamakta olduğu için basit bir hoşlantı olarak kaldı da bir de bu zırdelinin aşk hırsıyla uğraşmadık. Zaten aşk sarhoşu değilken de yeterince çekilmezdi. Finalde kendisinin cezasını çekmesi tatmin edici olsa da hala kızgınım. Zira kendisini Han Seo bebeğim affetse ben affetmem...




Jang Han Seo (Kwak Dong Yeon)
Bir Kim Min Suk bir de bu. Her dizide cameo, yan rol vs vs görüyor gibiyim bu ikisini. Artık bir başrol verin kurban olayım şu çocuğa. Dong Yeon'u en son My ID is Gangnam Beauty'de araş gör olarak izlemiştim bir de Saikojiman Gwaenchana'da cameoydu. Seviyorum merkez. Ama burada çok fazla seviyorum :") Kendisi Babel'in kukla başkanı olarak bulunuyordu dizide. Biraz saf (kesinlikle salak değildi, aksine zekiydi) biraz çocuksu bir karakterdi ama herkes salak sanıyordu çocuğu. Arkadaşlar abisinin kendine verdiği saatte GPS bulan ve bunun üzerine abisinin tüm saatlerine GPS takıp telefonuna program indiren bir adamdan bahsediyoruz, ne kadar salak olabilir? Salak diyenler utanır mı, sanmam. İlk bölümlerde faul hareketleri olsa da ilerleyen bölümlerde Vincenzo'nun yanında olduğunda ballı lokma tatlısı oldu tam. Vincenzo'yu kendi abisi gibi görüp Vin Hyung deyişi, her şeye karşı onları uyarması, mahkemede saçını kravatını falan düzeltişi... Of, Han Seo ve ben sevdiğimiz insanlara karşı çok vericiyiz, bizi üzerler... Karşılığında ne oldu? Vincenzo bunu manyak abisiyle başbaşa bırakıp kaçıyordu neredeyse! On dokuz bölüm boyunca Vincenzo'ya hafiften yanmış olmam, final bölümünde kendisine deli dehşet sinir olmuş olmamı değiştiremez. Bu çocuk sana abi dedi be kitapsız Vincenzo! Mutluluğu en çok hak eden karakter sendin Han Seo, maalesef bu hikayede yanan biraz sen oldun...




Choi Myung Hee (Kim Yeo Jin)                                                                                                                 
Bu allahsız kadının adını yazarken bile ellerim titredi yazamadım bakın. Kim Yeo Jin'e çıkardığı harika oyunculuktan dolayı tebriklerimi iletiyorum ama Choi Myung Hee karakterinin abv. Yani uzun süredir kimseden bu kadar nefret etmedim. Bakın belki yani BELKİ Jang Han Seok'un yaptıklarını akli melekeleri yerinde değil falan diye açıklayabilirsin de bununki ne oluyor yani? Bal gibi kötü işte. Ben böyle bile isteye, bilinçli kötülük yapanlara daha ayarım. Niye bile isteye Han Seok gibi şeytanın sol bacağı bir karakterin yanında olursun ki? Hayır ateş olsa cirmi kadar yer yakar diyeceğim de öyle de değil, diziyi counter strike'a çevirdi karı, her bölüm yarım düzine kişiyi öldürüyordu. Ama tabiki bu Vincenzo'dan on adım geride olduğunu değiştiremez.
Bu Choi Myung Hee, savcı olarak karşımıza çıktı dizide. Ama Wusang'ın, en az kendi kadar kemiksiz ceosu Han Seung Hyuk, Myung Hee'yi Wusang'a geçmek için ikna ediyor. İstifa edip avukatlığa devam eden Myung Hee Wusang'ın bünyesine geçmekle kalmıyor, başımıza bela da oluyor aynı zamanda. Ayyy hatırladıkça sinir oluyorum. Hele o zumbaları falan. Bir de bunların hepsinin Vincenzo'dan kaçma ayağına hapse girmek için can atmaları çok komikti. Sonra trajik bir şekilde noktalandı işte hayatın, ne oldu? Değdi mi lan bu kadar kötülüğe?? Gram üzülmedim bu kadına GRAM! Bir de Wusang'ın kemiksiz, omurgasız başkanı Han Seung Hyuk var, ama karakterden sayıp posterini bile yapmamışlar o yüzden ben hiç parmaklarımı yoramam kendisi için. 20 bölüm boyunca ona buna yaltaklandığını ve bu sayede Namdongbu Savcısı olduğunu bilin yeter. Bu ikisi için bu kadar paragraf yazdım, çok bile.




Geumga Plaza Ekibi

Geumga Plaza Ekibi... Baştan bu kadar manyağı bir plazaya nasıl toplamışlar diye düşündüm, sonra ise Vincenzo gibi ben de yavaş yavaş alıştım sanki ekibe. Favorilerim makasçı terzi Bay Tak ve rehine dükkanı sahibi Bay Lee oldu. Bay Lee öldü sandım da, aklım çıktı bebeği babasız büyür diye. Bunun dışında baştan plazadakileri tehdit etmek için gangster olarak gelen, sonra ise Bye Bye Baloon dükkanını açarak plaza ailesine dahil olan Geumga-dong'un koypusu Park Seok Do ve ekibi çok eğlenceliydi. İtalya'da okudum yalanı bir tek Vincenzo'ya işlemeyen Şef Toto, Vincenzo'yu araştırmak için kılık değiştiren istihbarat ajanı An Gi Seok'un tek bulduğu şeyin Vincenzo'nun harika bir adam olduğu gerçeği olması yine beni çok eğlendiren şeylerdi. Bu kadar kalabalık bir kadroyu, başrollerden ve olaylardan da kırpmadan nasıl idare ederler diye düşünüyordum ama yine de çok güzel idare ettiler. En güzeli de başta boş beleş insanlar olarak gösterdikleri tüm bu insanların farklı farklı maharetleri olması. Kasayı koruyan yazılımı Destiny Piano'nun sahibi Miri'nin yazmış olması çok güzel bir ters köşeydi mesela. Bir diğeri de Park Seok Do'nun eskiden cerrahi hemşiresi olduğunu öğrenmemizdi. Bilmiyorum, plaza ekibi çok hoştu ya. Vincenzo'ya her işte yardım etmeleri, o gittikten sonra bile Cha Young'la birlikte savaşmaları ve isimlerinin Cassano Geumga Family oluşu falan, sevimli hareketler bunlar. Ama altınları hepsi öğrenince çok gerildim ahshahsha Vincenzo'ya hiçbir şey kalmıyordu resmen. Adam altın bulmak için geldiği ülkede hem entrikanın ortasına düştü hem de meteliksiz dönseydi biraz komik olurdu.



 Biraz da dizide pek sevmediğim şeylerden bahsedeyim, sonra da sevdiklerimi konuşiciiz.
Yani bu diziyi izlerken gerçekten sevmiş olabilirim ama bazı şeyler de canımı sıktı, öldüm öldüm dirildim vicdansızlar. 


Bir kere dizide ilk kez kurum kurum kurulduğum, ilk kez Vincenzo'ya çok kızdığım şey, yukarıda da bahsettiğim gibi Jang Han Seo'nun ölmesi. Tamam Neverland tadında bir dizi olmadığının farkındayım Vincenzo'nun takımından kimse ölmeyecek diye bir şey yok, herkes mutlu sona da ulaşmayacaktı elbet, ama günün şanslısı neden Han Seo oldu şimdi?? Mutluluğu en çok hak eden karakter o değil miydi yani, ben mi kaçırdım? Ayrıca zaten dizinin başından beri Hong Yu Chan'dır, Babel kurbanlarının aileleridir, Vincenzo'nun validesi Oh Gyeong Ja'dır yarım düzine adam ölmüş. Artık Han Seo'yu niye öldürdünüz ya NEDEN? En son finalde Gu Seung Jun ölünce (Crash Landing On You) bu kadar sinirlenmiştim ama buna daha bir sinirlendim çünkü bu çocuk Vincenzo'nun salaklığı yüzünden öldü!

Evet yeni bir paragrafta bunu konuşalım! 19 bölümdür gümbür gümbür milletin köküne kibrit suyu döken adamın son bölümdeki bu anlamsız pasifliği nedir abi? Sıkmadığı kurşun kalmamış, Hong Cha Young'u kurtarmaya silahsız gidiyor YA NE ALAKAA! Hong Cha Young'u alıp gitmeye çalıştığı anda bende tüm ipler koptu artık, çocuğu manyak abisinin eline bırakacaktı neredeyse, bir de diyor ki tam kardeşim olacak adamsın. Tabi Vincenzo, görürsek söyleriz! Bu sahnede beni delirtti gerçekten salaklık üstüne salaklık yaparak. Adam kendi babasını öldürmüş ya, sen kimsin de silahsız gidiyorsun adama. Hong Cha Young'u kurtarayım derken Han Seo'm mefta oldu, bu hikayede yanan biz olduk. Han Seo ve ben. Bir de insta keşfetin abv yani, vurulduğu yerin spoisini yedim ben :( Az olmuş, final sahnesini de atsaydınız... Ama yine de bir umut işte, bir yerden çıkar diye umdum ama... Üzdün Han Seo... Kwak Dong Yeon'a seri başrol yollayın, yengenin boğazı kurudu.

Off bir de Vincenzo'nun abisi Paolo'yla arası iyi olsaydı da ikisi bir araya gelip Babel'in içinden geçselerdi. Bak o zaman çok eğlenirdik. Luca'nın da bize bir yararı olmadı. Geldi, ağladı ve gitti. So what abi?

Bir diğer sevmediğim şey de bölüm uzunlukları. Yani yıllardır Türk dizisi izlemekten itina ile kaçınmam, saatlerce süren bölümler çekmeleri ve o süreleri doldurmak için abidik gubidik sahneler koymalarıdır. Tamam burada saat doldurmak için çekilen sahne çok yoktu ama yine de ortalama bir saat yirmi dakika cidden uzun bir süre ya. Özellikle 45 dakikadan 16 bölüm işine bayılan kdrama-severler için. İnsanların işi gücü var abi, gerek yok böyle şeylere yani. Cidden gittikte uzatıp giderler diye ödüm kopuyor, yalan değil.



Sevdiğim şeylerden ilki Vincenzo'nun işleri idare şekliydi. Genelde bu tip dizilerde, iyiler kötülerle savaşır ama kötüler her haltı yaparken iyiler hep hakla hukukla kanunla cartla curtla halletmeye çalışırlar işlerini. Vincenzo'da bunu görmedik. Kötü bir adamın, bir başka kötüyü (Vincenzo'nun deyimiyle bir pisliğin başka bir pisliği ortadan kaldırması) kendi yöntemleriyle alt etmesini işlediler. Bu benim gerçekten hoşuma giden bir şeydi çünkü kötü adamları kanunla haklama işi gerçekçi değil artık, kimse yemiyor yani. Herkes içeride iki hafta, paşalar gibi yatıp çıktıklarının farkında. Bu dizi iyilerin kötülerle çatıştığı bir dizi olsaydı, finalde iyiler herkesi polise teslim eder ve manidar bir gülümsemeyle "Artık gerisini adalet halleder." falan derdi. Affedersiniz de, bok halleder yani. O yüzden Vincenzo tam da bu kanunsuz olaylarıyla, benzerlerinden ayrılıyor bence. Çok takdir ediyorum.

Top ayağıma gelmişken finali de aradan çıkarayım. Finalde herkesin hak ettiğini bulması birazcık içimi serinletti. Ama Jang Han Seo'nun abisinden bir gün bile kurtulaması :( Arkasından oraya gitti, orada da buldu çocuğu Allahsız Han Seok, sal lan bi! Choi Myung Hee uzun süredir en nefret ettiğim insandı zaten, çok bile yaşadı, o gün o çamaşırhanede ölseydi bu kadar insanı mundar etmezdi salak. Onun dışında finalin mutlu ya da mutsuz diyebileceğimiz bir sonla bitmesi nedense beni mutlu etti, normalde böyle finalleri sevmem ama gidişata en uygunu buydu sanırım. Yani Vincenzo adına açılan o kadar davayla Kore'de kalsa çok ütopik olurdu, zaten adam mafya, Geumga Plaza'da evcilik oynaması da pek mümkünatı olan bir şey değil, altınlarla ada alması da 'woah' dedirtti ama çok hoştu bence. Keşke bir ikinci sezon olsa da adadaki hayatını izlesek. 

Dizinin temposu düşmedi. Hep bir ters köşe, hep bir plan, yeni bir oyun. Yani gerçekten her bölümü yaklaşık bir buçuk saat olan yirmi bölümlük bir dizi için büyük bir başarı bu. Normalde dizilerin ortalarına doğru hafif bir düşme, kopma olur, Vincenzo'da bunu yaşamadık. Hep tempo yüksekti, olaylar taze tutuldu, uzatılmadı da.

Yukarıda da bahsettim ama tekrar yazayım. Kalabalık kadrolu dizilerde genelde ya finalin yaklaşmasıyla bir tarafı hiç görmemeye başlarız ya da ana karakterlerin önüne geçecek kadar çok rol verilir. Geumga Plaza genelde çok dengeli ve mantıklı işlendi. Bu yönden başarılıydı. Ve yine plazadaki herkesin ayrı maharetlerinin olması güzeldi.

Sevdiğim bir diğer şey ise Vincenzo'nun gerçekten zekice planlarıydı. Choi Myung Hee her zamanki gibi eski moda itlikler peşindeyken, Vin genelde hep bir adım ileride ve çok zekice adımlar atıyordu. Buradan nasıl sıyrılacak dediğimiz her an, yaptıklarını hayranlıkla izledim. Yuh artık dediğimiz planlar da yaptı, ters köşe de yaptı, gerekirse kendini feda da etti aahhshahshs.

Çekimler çok iyiydi, sahne içi müzikler çok güzeldi, sinematografi açısından ortam kusursuza yakındı. İtalya sahneleri bilgisayar yapımıymış mesela, eğer görmeseydim muhtemelen anlamazdım. Onun dışında yine iç mekan çekimleri, konuyla alakalı olarak değişiyordu. Baya iyiydi çekimler açısından.


Yalnız dizinin müzik kullanımında sıkıntı mı vardı yoksa ben mi dikkat etmedim bilmiyorum. Theme müzik denilen o enstrümental müzikler fazlaca kullanıldı ancak OST olarak yayınlanan şarkıları epeyce az duyduk. Sadece son bölümde Solar'ın Adrenaline'i fazlaca geldi kulağıma. Onun dışında listeyi dinlerken, böyle bir şarkı var mıydı diye düşündüğüm parçalar falan vardı. Yani OST listesinin yıldız isimleri olsa da çok güçlü kullanılmadı bence, en büyük eksikliği buydu. Ama izlerken eksikliğini hissetmedim çünkü bahsettiğim gibi, genelde sahnelerin altını enstrümental müziklerle desteklediler. Yine de buraya bırakayım listeyi. Güzel şarkılar vardı, İtalyanca olanları da bir başka güzeldi.

Choi Sunghoon-Ombra Mai Fu
Aalia-Adrenaline (Italian ver.): Ortalığı domine eden şarkı buydu işte. Ben bu versiyonunu daha çok sevdim ama Solar da muhteşem söylemiş.
Solar-Adrenaline
La Poem-Lacrimosa
Aalia-Is This Love: Bu şarkının verdiği hise aşığım. Loş bir barda oturmuşsunuz gibi bir his vermiyor mu?
John Park-I'm Always By Your Side: Bir de bu şarkıya dikkat etmiştim sahne içinde. Dinlemesi kolay hoş bir parça.


Sonuç olarak, Vincenzo son zamanlarda izlediğim en farklı dizilerden biriydi. Yani bildiğimiz hukuk, suç, polisiye vb. diziler izledik ancak dediğim gibi, başroller genelde adalet savunucusu ve iyi insanlardan oluşuyordu. Ancak iyi insanlar kötü insanların hakkından gelemezler. Vincenzo gibi güçlü insanlar gerekiyor. Bu yönden çok daha gerçekçi buldum açıkçası. Song Joongi Ki'nin çıkardığı oyunculuk harikaydı. Ve diğer başrol Jeon Yeo Bin ve yan rollerin hepsi harika iş çıkarttılar. İyi ki izlemişim ya. Ben Song Joong Ki var diye başladım, ancak konunun gidişatıyla devam etmiş olduk. Bence güzeldi, ben kendi adıma çok sevdim. 



Gözler yaşlı :")



Şimdi bu adama nasıl aşık olmayalım...








Hong Cha Young, sen harika bir detaysın <3





Karizmanın öz evladı.


Muhteşem bir karakter ya.





En sevdiğim sahne bu ya EN SEVDİĞİM AHAHSHAHSH





İtalyanca sövüyor ahahhaha




Han Seo'm, bunları haketmedin...








"Adalet, kusursuzsa adildir."