8 Ekim 2022 Cumartesi

Dizi Yorumu: While You Were Sleeping


Yeni bir dizi yorumuyla sahalardayım, herkese tekrardan merhabalar! Bugün en ince yönlerine, cast ekibinden tutun da senaristine, ost listesine, en küçük ayrıntısına kadar inceleyeceğimiz dizimiz, 2017'nin en sevilen dizilerinden birisi olan While You Were Sleeping.

While You Were Sleeping'e başlama hikayemiz şöyle oldu. Annem, ablam ve ben izleyecek dizi arıyorduk. Ama sorun şöyle ki, üç kişiyiz üçümüzün de seveceği dizi bulmak çok zor. Annem fantastik hikayelerden pek hoşlanmıyor. Yani makul düzeyde olanları kabul eder ama zaman yolculuğudur, paralel evrendir, yok goblindir, cindir peridir sevmiyor yani, keyif almıyor. Ablamın çok belli izlemeyi sevdiği bir şey yok ama çok durağan dizilerden sıkılır diye düşünüyorum o yüzden benim sevdiklerimi de izletemiyorum. Zor bir süreç sonucu da While You Were Sleeping'i buldum sonunda. Uzuuun süredir listemdeydi ama sanki çok sevilmedi diye hatırladığımdan ve yeni diziler geldiğinden ertelemişim de ertelemişim. Alakası da yokmuş bu arada, herkes hem diziye hem finaline bayyyyılmış. Makul düzeyde fantastik ve epey heyecanlı oluşu, rüyaları konu alışı sebebiyle de bizim aileden de tam puan aldı.

While You Were Sleeping herr şeyiyle klasik bir kdrama izleyicisinin sevebileceği bir hikaye. Romantizmse romantizm, aksiyonsa aksiyon, suçsa suç, polisiyeyse polisiye. Her şeyden biraz barındırması ve ele aldığı farklı bir konuyu izlemesi keyifli bir şekilde işlemesiyle zaten benzerlerine fark atıyor. Kadrosu desen zaten bomba. Daha önce izlemeyen kim varsa, neden ertelediklerinden bağımsız işi gücü bırakıp bu diziyi izlesinler. Evet, hemen şimdi çabuk ahahahahsa


While You Were Sleeping
Yönetmen: Oh Choong Hwan, Park Soo Jin
Senarist: Park Hye Ryun
Yayıncı: SBS
Bölüm Sayısı: 32 Bölüm (Bölümler 30 dk.)
Yayın Tarihleri: 27 Eylül-16 Kasım 2017

Bir kanalda muhabir olarak çalışan Nam Hong Joo (Bae Suzy) gelecekte gerçekleşecek olan olayları gösteren rüyalar görmektedir. Bunların hepsi kusursuz bir şekilde gerçekleşmektedir, o yüzden Hong Joo tüm rüyalarını yazmakta ve onların değişmeyeceğini düşünmektedir. Bir gün rüyasında annesinin öleceğini görür ve yeni taşınan komşusu savcı Jung Jae Chan'ın (Lee Jong Suk) yardımıyla ilk defa rüyasında gördüğü şey gerçekleşmez. Rüyalarının değişme şansı olduğunu fark eden Hong Joo, bunun için Jae Chan'a yaklaşır. Jae Chan başta bu işe dahil olmak istemez ancak kendisinin de bu tip rüyalar görmeye başladığını fark ettiğinde daha fazla kaçamaz.

Dizinin yönetmenlerinden Oh Choong Hwan benim çok sevdiğim My Love From The Stars'ı, Doctors'ı, Hotel Del Luna'yı, en son da Big Mouth'u yönetmiş. Senaristle Start Up'ta tekrar birlikte çalışmışlar. Park Soo Jin ise Dr. Romantic ve Doctors'da yer almış. Senaristimiz de Start Up'ta, Pinocchio'da, I Can Hear Your Voice'da, Dream High'da yer almış. Şöyle bir bakarsak senaristin Lee Jong Suk'a hasta olduğunu söyleyebiliriz ahahahahahah

-warning. spoi zone.-

Jung Jae Chan (Lee Jong Suk)

Daha önce Lee Jong Suk'un sadece Romance Is A Bonus Book'taki rolünü izleme şansı bulmuştum. Diğer dizilerine göz atma şansım olmadı. W için sonlara doğru bozdu dediler, Big Mouth'un sonunu sevmediler, Pinocchio eh işte diyorlar falan derken, geçen gün dizi arayışımın While You Were Sleeping'de bitmesiyle tekrar izleme şansı buldum. Lee Jong Suk her kdrama izleyicisinin çok sevdiği bir oyuncu. Aşık adam rolünün hakkını veriyor, fantastik dizilerin altından kalkabiliyor, e oyunculuğu da çok çok iyi zaten, daha ne istesinler.
Savcı Jung Jae Chan, dizide gördüğümüz üzere işe yeni başlayan, genç bir savcı. Kendisinden önce savcılıkta çalışan, şimdilerde ise avukat olan Lee Yoo Bum'un ekibi de, deneyimli savcılardan oluşan iş arkadaşları da baştan pek hoşlanmıyorlar Jae Chan'dan. Tembellik eden, bir türlü dosya kapatamayan, boş ayrıntıların peşinde dolaşan beceriksiz bir savcı olduğunu düşünüyorlar. Jae Chan da bunun üzerine her dosyayı bir şekilde kapatma peşindeyken Hong Joo'yla karşılaşmasıyla bunu yapamıyor.
Rüyalar gören Hong Joo'yla karşılaşınca benzer rüyalar görmeye başlayan Jae Chan, vakaları çözmek için var gücüyle çabalıyor, dava kapatmak için değil de adaletin yerini bulmasını sağlamaya çalışıyor aslında.
Jae Chan'la ilgili en sevdiğim şey, klasik kusursuz kdrama karakterlerinden olmamasıydı. Millete posta koyduktan üç saniye sonra pişman olmasıyla, korkaklığıyla ama aynı zamanda cesur oluşuyla, herkesi kendinden aşağı gören birisi olmak yerine değerleri, doğru olduğuna inandığı şeylerin oluşuyla benim kendime çok yakın hissettiğim ve sevdiğim bir karakter oldu. Bunları zaten aşağıda sevdiğim şeyler kısmında da konuşacağız. Herkese rezil olabilen ve tüm kadınların ölüp bitmediği bir başrolden bahsediyoruz ya, izlemesi o kadar iyi geldi ki. Böyle erkekler var. Ulaşılamaz, burnu havada, kusursuz, çok zengin taş bebekler değil, böyle insanlar, senin gibi, benim gibi. Başından beri Hong Joo'ya çok iyi davranması da çok tatlıydı, sen seni seviyorum demesen de olur be savcı...

Bu da Jae Chan'ın kardeşi Seung Won. Hikayede en önemli rolü neredeyse katil olacak olmasıydı ama abisi ve Hong Joo sayesinde gelecek değişti, paçası kurtuldu. Abisine bağırmak yerine ayağına kapansa daha mantıklı olurdu yani, gerçi söylediklerinde de haklıydı bir miktar. Sonradan daha sevilesi, komik bir çocuk oldu. İlk vakayı oluşturan, Kim So Hyun'un hayat verdiği So Yoon ile mutluluğu bulmasıyla bizi mutlu etti, hayırlı olsun.

Nam Hong Joo (Bae Suzy)

Suzy'yi daha önce hiçbir yerde izlemedim desem şaşırır mısınız? Start-Up'ta ikinci erkek sendromu var dendi, Vagabond'un sonu açık bitiyor, Uncontrollably Fond'u hepimiz biliyoruz...(Hep de bir bahanem var). Oyunculuğunun iyi olduğunu düşünüyorum. Anna'da daha iyiymiş ama bence burada da olması gerektiği kadar iyiydi. Bu arada Suzy gerçekten çok güzel biliyoruz ama ben burada bunu dibine kadar hissettim. Hani yıllardır Koreliler Suzy de Suzy diye yere göre sığdıramıyorlar ya Suzy'yi, dedikleri kadar var cidden. Ne güzel idoller var yeni jenerasyonda, hepsinden sıkıldım şahsen ben. Ama Suzy'nin güzelliği baki. Ne zaman baksam hep çok güzel.
Suzy'nin hayat verdiği Nam Hong Joo, bir muhabir. Ancak dizinin başında çalışmıyor çünkü çalışırken öldüğünü görmüş rüyasında, ara vermiş. Annesinin dükkanında ona yardımcı oluyor. Tabi Jae Chan'la birlikte geleceği değiştireceğini öğrenince işe geri dönmek istiyor. Annesinin buna pek gönlü olmasa da ikna ediyor onu. Hong Joo gibi birinin medya dünyasında olmaması büyük kayıp, ciddiyim. O olmasa Jae Chan'ın işi daha zor olurdu.
Hong Joo'yu çok sevdim. Gereksiz triplere girmedi, başından beri ne istediği ve ne yaptığı konusunda netti, dürüsttü ve harika bir gazeteci olmasını sağlayan cesarete sahipti. Korkusuzdu ya, başıma ne gelir, bana ne olur diye düşünmeden doğruları yüksek sesle söylüyordu. Hong Joo, ben senden razıyım.
Tek bir hatası oldu, o da şrfsz Yoo Bum'un verdiği içeceği içmek. O adam bana yağmurlu günde su verse içmem, ne hayır gelir. Aaa lafın gelişi söylemiştim ama o gün de harbiden yağmurluydu, enteresan. Aslında zeki de bir kızdı da, insanın basireti bağlanıyorsa demek.
Ay bir de Jae Chan vurulunca değişik bir tribe girmişti, ona gerek yoktu pek. Ama napalım canım, Hong Joo da bir insan sonuçta, herkes hata yapabilir. Başından beri Jae Chan'ın peşinden gitmeye karar verip net oluşu da takdire şayandı. Bıktım ne istediğini bilmeyen karakterlerden.

Bu da Hong Joo'nun annesi. Bu kadın hikayenin kilit noktası, başlangıcı. Hong Joo annesinin öldüğünü, Jae Chan ise nasıl öldüğünü rüyasında görünce, kolları sıvıyorlar. Zavallım her bölüm orduya yemek yapıyordu, annem bile bu kadının evi aşevi mi dedi dayanamadı. Ay ne malzeme yeter ne güç yeter, şutla şunları teyze dedim, dinletemedim. Seviyosa demek.
İyi bir teyzemizdi, Woo Tak'la Jae Chan'ı oyladığı defterin ortaya çıkış anı beni çok güldürdü ahahahah
Ay ama son bölümlerde girdiği tripler, tavırlar çok altı boş, temeli olmayan hareketlerdi. Neymiş, Jae Chan'ı görmek ona acı veriyormuş. Jae Chan'ın babası mı öldürdü kocanı abla? Jae Chan da Hong Joo gibi olayın en masum tarafı, kurbanı. İnsanlar ne travmatik geçmişler paylaşıyor da yine de bir şekilde aşabiliyorlar. (bknz. Kill Me Heal Me) Ki Jae Chan o travmatik geçmişin bir parçası bile değil, bir yerde, aynı acıyla yolları kesişmiş birisi sadece. O yüzden bu hamle bana biraz gerginlik yaratmak için yapılmış başarısız bir hamle gibi geldi. Daha da saçması, annesinin bir iddiasının da Hong Joo'yu kırılmaktan korumak olması. Kimse, kimseyi kırılmaktan koruyamaz. Birisini kırılmaktan korumak demek, onu hayattan izole etmek, yaşamdan çalmak demektir. Biz insanlar böyleyizdir. Severiz, seviliriz, kırılırız. Yani... Yaşarız. Bu deneyimlerimiz bizi insan yapar.

Han Woo Tak (Jung Hae In)
Jung Hae In'i en son beni afakanlar basan, en sonunda her karakterin salaklığına söverek kapattığım One Spring Night'ta izledim. Orada çok nahif bir tipti ama burada da öyle. Polisimiz, koruyucu meleğimiz Woo Tak. Woo Tak da rüyalar görüyor ama bu rüyalar Jae Chan onu kazadan kurtardıktan sonra başlıyor, yeni yani. Woo Tak tabi ki kızımıza platonik ikinci erkek ama yok kıza açılayım, elde edeyim falan derdinde değil. Bakıyor ki zaten ikisinin de çoktan birbirlerinde gönlü var, hiç ilişmiyor onlara, sır olarak saklıyor. Adam.
Woo Tak, Hong Joo ve Jae Chan'ın yardımcısı bir bakıma çünkü Jae Chan onu kurtardığı için o hep Jae Chan'la ilgili rüyalar görüyor. Organ bağışı davasında Hong Joo'yla ikisinin rüyasını Jae Chan'a epey yardımı dokunmuştu. İlk bölümlerde de So Yoon'un babasını Dedektif Choi sorgulasın diye baskı yapmıştı, rüyasında gördüğü için.
Woo Tak'ın bir sırrı var ki o da renk körü olması, polisler renk körü olamıyor maalesef. Bu bir şekilde ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kalıyor. Üzüldüm ya, Woo Tak harika bir polisti. Yok canım tören üniforması çok yakıştığından değil, iyi polis olduğundan diyorum aaaa ahahshssh Bu arada renk körü olduğunu itiraf ettiği sahne hakkında annemlerle çok konuştuk. Kesinlikle ben de aynısını yapardım, yalan söyleyemez, itiraf ederdim. Zor olurdu ama en azından rahat uyurdum. Dışarıdan aptal gibi görünebiliriz ama ben Woo Tak'ı çok iyi anlıyorum. En azından dizinin sonunda onun da hayatını yola koyup avukat olması hoşuma gitti. Woo Tak hakkında en sevdiğim şeylerden birisi bu dürüstlüğü ve herkesin güvenebileceği bir dost olmasıydı. Tereddüt etmeden, doğru olduğuna inandıkları için her şeyi bıçak gibi kesmesi de çok karizmatikti. Bir de bence dizideki en zeki karakterdi ya. Tanık sorgulamalarındaki kıvrak zekası? Favori sahnem, Yoo Bum'la birlikte tanık sorgusuna alındıkları kısımdı. Yoo Bum, Jae Chan'ın olayın savcısı olarak kanıtlarla oynamış olabileceğini iddia ettiğinde, aslında Jae Chan'ı karalamaya çalışıyordu. Ama Woo Tak, "Öyle mi? Savcılar böyle şeyler yapabilir mi?" diyerek Yoo Bum'un sözlerini tüm savcılara mal ederek sorgudaki savcıların Yoo Bum'a tepki göstermesini sağladı. Muhteşem bir andı ya, öyle zekiceydi ki. Bayıldım ben Woo Tak'a, canım.

Lee Yoo Bum (Lee Sang Yeob)
Lee Sang Yeob'u daha önce Nice Guy'da Seo Eun Gi'nin yanındaki iyiler iyisi avukat, Shooting Stars'da Do Soo Hyuk'un abisi olan cameo savcı, burada ise hem avukat hem savcı olarak izledik ahahahab Bu adama adalet bakanlığı maaş bağlamıştır, bağlasın bağlamadıysa. Lee Sang Yeob'u hep böyle ballı lokma tatlısı rollerde izledikten sonra bu halleri nasıl ağırıma gitti bilemezsiniz, içime oturdu hof. Ay ama bayılırım Lee Sang Yeob'a. Oyunculuğuyla da şov yaptı dizide.
Kendisi eskiden savcıymış, bu işleri bırakınca avukat olmuş. Savcıyken de çok matah işler yapmıyormuş ama avukat olunca hepten kantarın topuzunu kaçırmış. İti buna geliyo, kopuğu buna geliyo, çivici katili zaten buna geliyo... Neyse efendim, dizimizin ikinci karakteri gibi girdi, dizinin kötüsü olarak çıktı. Son ana kadar kötülük yaptı, en azından dürüsttü ne diyelim, yan çizse daha sinir olacaktım. Kötünün bile karakterlisi. Karakterli derken de lafın gelişi yoksa dizideki en karaktersiz adam da buydu. 
Benim bu Lee Yoo Bum hakkında söyleyeceğim çok şey var da, parmaklarıma yazık. Şu kadar söyleyeyim bu karakter benim için Vincenzo'daki kadınla aynı seviyede. Adını da unutmuşum, şimdi hiç gidip tekrar bakamam, gereksiz. Olur olmadık her yerde zumba yapan tip. Bu da Kore'de moda herhalde, savcılıktan avukatlığa geçince adaletin anasını bellemek. Her neyse efendim, bu Lee Yoo Bum'u da savcılıktakiler pek bir seviyordu başta. Kendisi layığını buldu en son. Nam Hong Joo'yu öldürmeye teşebbüs ettiğinde zaten artık bundan yırtamayacağını biliyorduk ama bir an nasıl korktum yırtar diye. İtlik el kitabını yazmış adam, sıyrılamayacağı olay mı var? Tabi salak gitti kendini yaktı en sonunda. Ne istedin lan Dedektif Choi'den...

Savcı Ekibi
Savcı ekibi inanılmaz gerçekçiydi ya. Hepsinin farklı doğrularının olması, tamamen farklı düşünüp sık sık çatışmaları inanılmaz hoşuma gitti. Herkesin uyum içinde çalıştığı, bir aile olduğu işyerlerini izlemek çok güzel ama çok ütopik. Tamamen farklı fikirlere, yaşayışlara, büyüyüşlere ve inanç sistemlerine sahip insanlar, aynı şeyi düşünmeleri öyle zordu ki.

Favorim tamamen Savcı Lee'ydi. İki gün birlikte takılalım, derdim tasam kalmaz, çok ciddiyim. Bir insan nasıl bu kadar tatlı olabilir ya? Her zor durumda bile beni güldürmeyi başarıyordu, böyle elemanlar lazım herkese hayatta.

Savcı Son... Benim bebeğim misin sen? Her şeyde doğru olanı yapması, sağduyuyla hareket edip tüm davaları ince eleyip sık dokumak istemesi, ayrıntıların üstünde durması falan canım ya. Oğluna böbrek nakli yapılacak olan çocuğun şüpheli ölümüyle istenen otopsi kararını onaylaması ne güzel bir olaydı. O bölümler zaten tamamen bizi ağlatan bölümlerdi ama Savcı Son'un oğlu böbrek beklerken bile otopsi yapılmasını, acılı ailenin gerçeklere ulaşmasını ve adaletin yerini bulmasını istemesi ne erdemli bir duruştur, herkes yapamaz. Zaten Savcı Lee kızıyordu ona, "Oğlun böbreği alabilecekken neden otopsi kararını onaylıyorsun? Bu kararı savcı olarak mı veriyorsun?" diye. Savcı Son, "Hayır." diyordu. "Bu kararı bir anne olarak veriyorum." Bunu yazarken gözlerimden yaşlar aktığını bilmeseniz de olur...


Choi Dam Dong hakkında paragraf açmazsam olmaz. Dizinin en sağlam ters köşesi bu adamdan geldi. Nereden bilebilirdik ki yıllar önce Jae Chan'ın kurtardığı adamın bu olduğunu... Dizinin başında çok etkisiz bir eleman gibi gözüken, Jae Chan'ın işlerine burun kıvırıyor gibi gözüken, hiçbir işi doğru yapmayıp savsaklıyor gibi bir izlenim veren adam sağlam bir ayar verdi bize. İlk vakadaki harika sorgulaması bir yana, Yoo Bum'a da arada verdiği ayarlar (bknz. "Ben de ondan korkuyorum zaten. Acaba sizinle çalışırken bilmeden ben de bir suç işledim mi diye.") falan inanılmaz şaşırttı beni. Jae Chan'la aralarında yavaş yavaş gelişen baba oğul ilişkisi çok çok tatlıydı. Yıllar önceki olayda, askerin abisi olan polis memurunun da Choi Dam Dong olacağını sanmıyordum ama oymuş, buna epey şaşırdık. Adam tüm bunları yaşayacağını bilse bile yine de aynı seçimleri yapmış... Keşke böyle olmasaydı be.
Bu arada ek bir bilgi olarak ekleyeyim. Choi Dam Dong'un ölüm sahnesinin kamera arkasını izlerseniz Lee Jong Suk, sahnenin çekimi bittikten sonra bile rolden çıkamıyor, hıçkırarak ağlamaya devam ediyor. Rolü öyle iyi giymiş ki, resmen içselleştirmiş. Oyunculuk böyle bir şey.

Genel Yorumum

Geldik en detaylı yorumların yapılacağı yere. Gelenek olduğu üzere önce kafama yatıramadığım, hoşlanmadığım şeylerden bahsedeceğim ama çok da bir şey yok kafama yatıramadığım.

Yani benim için çok büyük bir mesele değildi ama ucu açık yerler vardı. En çok Hong Joo'nun nasıl rüya görmeye başladığını merak ettim mesela. Herkes, birisinin onu kurtarmasıyla doğan minnet duygusuyla beraber rüya görmeye başlıyor ama Hong Joo'yu tetikleyen neydi? Aynı zamanda herkes rüyasında genellikle kurtarıcısını görürken, Suzy çok daha çeşitli olayları da görüyordu. Bunların aydınlanmasını isterdim eğlenceli olabilirdi. Bir de sayko Lee Yoo Bum'un o kağıt yuvarlama olayını. Yani tamam, bir itlik bir şerefsizlik yapacağı zaman yaptığını anladık da kökeni neydi, neden kaynaklanıyordu bunu da çok merak ettim. 

Yorumları okurken finalin çok beğenildiği falan söyleniyordu, hatta herkes izlediğim en iyi finaller arasında tarzı bir şeyler söylemişti. Ama bence final de biraz aceleye gelmiş gibiydi. Herkesin ne yaptığını, nasıl yaşadığını görmek hoşuma gitmedi değil, gitti elbet. Ama ne düğün gördük ne bir şey. Hemen yıllar sonra evlendiklerini görmek beni biraz üzdü açıkçası. İzleyeceğimiz şeyler vardı daha :(

Aşağıda da Jae Chan'ın ne kadar sade ve bizden biri olduğundan bahsedeceğiz daha ama her davayı kazanıyor oluşu bu sadeliğine birazcık gölge düşürdü. Yoo Bum gibi bir adamın, her yere rüşvet vermeden durması zaten imkansız. O yüzden bence en azından bir mağlubiyet alması daha gerçekçi olabilirdi.


Peki neleri sevdik? Bir çok şeyi! Let's go!

Fantastik bir hikayede olay örgüsü her şeydir. Eğer bu olay örgüsü seni şaşırtıp heyecan içinde diğer bölümü bekletmiyorsa at çöpe. WYWS'in ise bu yönden hiçbir eksiği yoktu. İlk bölümden itibaren soluk kesen şaşırtmacalarla seyirciyi bir alıyor, son bölüme kadar temposundan, heyecanından hiçbir şey kaybetmeden ilerliyor. Yeni rüyalar, olaylar, gizemler, ortaya çıkan gerçekler... Sürekli yeni bir kaynaktan besleniyor dizi, temposu asla düşmüyor. Zaten dizinin son derece ilgi çekici rüyaları konu alması bir yana, bu konuyu bir cevher gibi işlemeyi de başarmış. Ortaya da nefis bir iş çıkmış, ne diyebilirim ki.

Bu kadar gerginlik, kovalamaca, dava ve kabusların arasında öyle güzel karakterler (Savcı Lee, sen nasıl bir adamsın ya, ben senden razıyım) öyle olaylar yazmışlar ki, komedi bazlı bir romcom izlemiş kadar güldüğümüz yerler oldu. Jae Chan'ın ilk bölümlerde Yoo Bum'a şekil şukul yaptıktan sonra ilk bulduğu arabanın arkasına saklanıp titreyen dizlerine hakim olmaya çalışması, yine savcılıkta sorgulama stilleri çalışırken aynalı cam arkasından bütün ekibin onu izlemesi, Hong Joo evlerinin halini gördü diye evi temizleyip evde bile saçları yapılı gezmesi, Savcı Lee ve Jae Chan'ın çok beceriksiz biçimde kimlik değiştirmeleri ama işe yaraması ve topluluğun Jae Chan diye Savcı Lee'yi tartaklaması, bir sonrakinde muhteşem kılık değiştirmesine rağmen yine de Savcı Lee'nin yakalanması, Jae Chan işe döndüğünde kimse onunla ilgilenmedi de sadece Dedektif Choi ilgilendi diye bebek gibi nazlanması falan aklıma ilk gelen ve çok güldüğümüz yerler. Savcı Lee'nin ise her sahnesinde güldüm şahsen ben ahahaha Of hele o mahkemedeki dans sahnesi ahahahaha

Delireceğim bu ne bu nee ahahahahs

Değindiği konuların hepsi kalbe dokunan konulardı. Kocasından şiddet gören ancak çocuğunun iyiliği için susmak zorunda kalan kadınlar, o adamı koruyan güçlü kişiler, aile üyelerinin parasını alabilmek için bile isteye onları ölüme sürükleyen kişiler, toplumun gerçeği anlatma fırsatını hiç vermeden yargılayıp mahvettiği insanlar, sırf canları istediği için başkalarının değerli çocuklarına el sürmeye cüret edebilen, onlara mobbing uygulayan ve bu baskı sonucu onlara ne olursa olsun yüzü kızarmadan, pişmanlık duymadan anlatan sözde 'saygı değer' insanlar, organ bağışının ne kadar değerli olduğu... Bu konular, toplumun en konuşulması gereken konuları. O yüzden bunların konuşulması çok değerli. Yazarın öldürdüğü çocuğun olduğu bölümler dizinin yıldızıydı bence. Konunun ağırlığı bir yana, verdiği birden fazla mesaj, mahkeme sahnesi... Bizi ağlattı o bölümler.

Diziyle ilgili en çarpıcı ve hemen dikkatimizi çeken özellik, çok yeni olmamasına rağmen (2017'nin 'geçmiş' sayılması sizin de canınızı sıkıyor, biliyorum) çoğu klişeden uzak olmasıydı. Jae Chan'ın, baş rol olarak bu kadar ulaşılabilir olması, bilmemne şirketinde başkan olmaması, ufak tefek kusurlarının ve komik yönlerinin oluşu, herkesin aşık olacağı kadar havalı bir karakter yerine her gün işe giden ve kendine göre bir yaşayışı olan, alışkanlıkları, doğrusu yanlışı olan kanlı canlı bir karakter olması hoşuma gitti. Çerezlik dizileri izlemeyi seviyorum ne yalan söyleyeyim ama bu sarsılmaz, kusursuz, zengin, yakışıklı tiplemeler artık bir yerde inandırıcılığını yitirdi. Ama Jae Chan komik hareketleriyle, büyük büyük tavırlarıyla, rezil oluşlarıyla çok şirin, çok normal bir karakterdi.
Yine Hong Joo'yla aralarında saçma sapan yanlış anlaşılmaların ve gelgitlerin olmaması, Hong Joo'yla olan ilişkisinin ilk bölümden itibaren çok nazik ve seviyeli olması da sevdiğim şeylerden oldu. Ballı lokma tatlısı olarak da kötüler kötüsü ikinci kadın karakterin olmaması ve pek de sevimli bir ikinci erkek görüşümüz olabilir. 
Aaa bir de Woo Tak ile Jae Chan'ın ne olursa olsun arkadaş kalmaları, Jae Chan'ın duygularını bilmesine rağmen Woo Tak'a güvenip Hong Joo'yu ona emanet etmesi falan gülümseten detaylardı bence. O kadar alışmışız ara bozan ikinci karakterlere ve kanlı bıçaklı olmalarına. HomCha'da da iki karakterin arası çok iyiydi, bunu burada da görmek iyi geldi. Üçlünün arkadaşlığı da pek tatlıydı.

Hiç de kusursuz olmayan o başrol ahahshahs

Aynı zamanda Jae Chan'ın süper güçleri olmayan, çok zeki olmayan, tek başına kahraman olmaya çalışmayan bir karakter olması da beni mutlu etti. Woo Tak ve Hong Joo'dan yardım almaktan çekinmedi, kendinden kıdemli savcıların yardımını ve desteğini talep etti, gerek gördüğü durumlarda onları da sorgulamaya dahil etti ki fikirleri olsun, görüşleri olsun. Hayatta tek başımıza kahraman olduğumuz durumlar çok azdır, en güzel şeyler en iyi takım çalışmalarından çıkar. O yüzden Jae Chan'ın da bunun bilincinde olması iyi bir ayrıntıydı. Dedektif Choi, tanık olarak Woo Tak'ı sorgulayacaklarında Jae Chan'a diyordu ya hani, "Diğerleri sizin gördüğünü göremez sanıyorsunuz ama öyle değil." Gerçekten, diğerlerine fırsat verirsek, yardım istersek onlar da bizim gördüğümüzü görebilir. Bizimle birlikte, aynı şey uğruna savaşabilir.

Gri karakterlerin olması beni mutlu etti. Çok muhteşem, kusursuz bir ana karakterin olmadığını zaten söylemiştik. Ama bu Hong Joo için de böyleydi. Geçmişte hatalar yapan, yanlış seçim yapmak üzere olduğu için acı çeken bir karakter. Hataları var, kendi doğruları var. Saf iyilikten oluşmuş bir melek değil, insan. Bocalıyor, yanılıyor, hata yapıyor. Bunlar da onun hiç kusursuz olmadığının kanıtı. Yine çok kötü ikinci karakterler yok zaten, kadın olsun erkek olsun. Dizinin kötüsü Lee Yoo Bum bile kendi içinde vicdan muhasebesi yapan, etten kemikten bir karakter. Ha ama beter olsun, orası ayrı.


Ay OST parçalarının hepsi öyle güzeldi ki! Dizinin havasına, rüya temasına bir puzzle parçası gibi uyuyordu. Aşırı hoşuma gitti tüm parçalar. Şimdi hepsini tek tek ekleyeceğim buraya. Hepsi harikaydı.
Eddy Kim-When Night Falls
Henry-It's You: Bu şarkıyı sahne içlerinde çok fazla duyduk. Henry'nin sesi, aksanı <3
Roy Kim-It Would Be Good
Suzy-I Love You Boy: Bir diğer yıldız da buydu. Suzy'nin yumuşacık sesine çok yakışmış.
BrotherSu&SE O-While You Were Sleeping: Bu şarkı da çok güzeldi ya.
SE O-Your World
Monogram-Lucid Dream: Bu şarkıyı da çok sevdim. Tam bir rüya hissiyatı veriyor.
DAVICHI-Today I Miss You
Kim Na Young-Maze
Lee Jong Suk-Come To Me
Jung Joon Il-If
Jang Da Bin-I'll Tell You
Lee Jong Suk-Do You Know
Suzy-I Wanna Say To You

Son söz olarak While You Were Sleeping'in 2017'nin en iyi dizilerinden biri olduğunu, çok ilgi çekici bir konuyu soluksuz bir kovalamaca ve nefes kesici bir romatizm ile harmanlamayı başardığını, oyunculukların ve kimyanın çok kaliteli olduğunu ve herkese kesinlikle tavsiye ettiğimi de söylemeliyim. Çok güzeldi ve bu sene izlerken en keyif aldığım dizilerden biriydi, seyir zevki zirvedeydi. Herkese tavsiye ediyorum, yorumlarda buluşalım!




Herkes işini gücünü bırakıp Jong Suk'un yakışıklılığına baksın...










Canım üç silahşörler.





Biraz da ağlama mesaisi...

Bazen güzelliği şov geliyor...








"Bu yüzden fazla ağlama. Kendini çok hırpalama ama olanları da sakın unutma. Ancak böyle borcunu ödersin."



"Her şey geçer. Şimdi gözümüzde büyüyen şeyler zamanla önemsiz gelecek. İnanamayacak ama daha sonra şakaymış gibi bahsedeceği günler gelecek. Bu yüzden çok endişe etmemesini söyle. Bundan sonra da zorluklarla karşılaşıp göğüs germesi gerekecek ama bir yıl geçince, böyle bir sabah da gelecek. O güne inan ve dayan. Bütün seçimlerinin doğru olduğunu düşündüğü günlerin geleceğini söyle."


3 Ekim 2022 Pazartesi

Beklentimi Karşılamayan K-Dramalar


Öncelikle bu yazı bir kötüleme yazısı değildir! Eski yazılarımı okuyordum, baktım her şeye güzel demişim iyi demişim, yavaştan düşünmeye başladım "Ben standartları düşük bir izleyici miyim?" diye. Şu anda "meh" dediğim dizileri bile taze taze yazmanın verdiği etkiyle gereğinden fazla övdüğümü fark ettim. Ama şöyle bir şey var ki on altı bölümü taze taze bitirip yazıyı yazınca ister istemez diziyle bağ kurmuş oluyorsun, yazmasan unutuyorsun... Zor iş. Ben de bu yazıyla bir düzeltme yapmayı, bu dizi iyiydi belki ama o kadar da değildi, dediklerimi listeledim. Okuyalım öyleyse.

Extraordinary Attorney Woo

İlk olarak Extraordinary Attorney Woo'yla başlayalım ancak linç yemeden önce peşinen söyleyeyim, SEVMEDİM DEMİYORUM ASLA. Çok güzel, harika bir diziydi. Sadece ben bu diziyi güncel izlemedim ancak yayınlanırken timeline'da bu diziyi öyle övdüler, herr bir bölümü öyle övdüler ki beklentimi çok fazla yükselttim sanırım. Dizinin farkındalık oluşturmak adına yaptığı atılımı ve ele aldığı konuyu çok takdir ediyorum, çekimleri, senaryosu, efektleri her şeyiyle ilgilenen ve en ufak ayrıntıları bile düşünen ekibe de çok saygı duyuyorum ama EAW için bir yerden sonra bir şeyler koptu benim için. Çok heyecanlı ve yüksek başladı ama ortalardan sonlara doğru bir yerde dizi çok tekrara düştü. Davalar çok predictible ilerledi, en azından benim bakış açımdan. Hanbada ekibi dezavantajlı olduğu bir durumdadır, bölümün sonlarında Young Woo'nun balinalı ilham perileri gelirler ve dava kazanılır, bir yerden sonra aynı şeyi izliyoruz gibi geldi açıkçası. Son bölümde bile dava görmemize gerek var mıydı mesela, o mahkeme salonu benim evim gibi oldu çünkü, hayır sevdiğimden değil evimden çok gördüğümden. Son bölümde bari doya doya bizimkileri izleseydik. Ha tabi enayi gibi ikinci sezonu da izleyecek miyim, izleyeceğim ama ondan daha çok umutluyum, umarım stratejiyi biraz değiştirirler.

Hotel Del Luna

Hotel Del Luna hakkında her şeyi yazımda söyledim sanıyordum ama yazıya bakınca insaflı bile davranmışım. Diziyi tam anlamıyla ittirerek bitirdim, inanılmaz sıkıldım, bitsin diye bölüm saydım, bir daha izlemeyi kesinlikle düşünmüyorum, bu kadar efendim ahahahah Gerçekten ya, bu diziyi kim neden bu kadar öve öve göklere çıkardı bilmiyorum merak da etmiyorum ama bizim yıldızımız pek barışmadı. Sevene laf etmeyeyim ama benim açımdan çok sıkıcıydı. Hotel Del Luna paket olarak beklentilerimi karşılamayan bir dizi oldu.
O yazım da tam şurada, meraklısına.

Moon Lovers: Scarlet Heart Ryeo

Moon Lovers diyeceğim, döverler diye korkumdan diyemiyorum. Moon Lovers'ı da sevmedim demeyeyim de bitirene kadar canım çıktı diyeyim. Ya sorun şu ki ben tarihi dizi entrikası sevmiyorum. Tamam biz de izledik zamanında Saraydaki Mücevher, Muhteşem Kraliçe ama o kadar yani. Geriliyorum ben, uzak olsun. Bir de dizi bir yerden sonra çok hızlı ilerledi. O kadar çok olay oldu, o kadar sık kral değişti ki... Onun dışında çok şerefsiz haysiyetsiz vardı, ondan çok gerildim. Wang So'nun başına bir itlik gelecek diye gerildiğim için o bölümler bitmez oldu benim açımdan. Son bölümleri izlerken artık "Nolur bitsin de ne olacaksa olsun artık." diyordum. Hani nasıl olsa yüzümüz gülmeyecek, en azından olsun bitsin bir an önce. Patır patır adam ölmesi ama omurgasız Wang Won'a bir halt olmaması da canımı çok sıktı. Hae Soo desen herkesi sevelim koruyalım modunda bir tip ama konu So'ya gelince mahkeme duvarı, sürüm sürüm süründürdü adamı, mıymıy. Moon Lovers severler, atlatamayanlar ve ikinci sezon bekleyenlerin olsun bu dizi de. Tamam, yağmur sahnesi gibisi gelmemiş ve gelmeyecek olabilir ama sırf o sahne için o dert keder de çekilmez yani.

Nice Guy

Nice Guy'ı sevmiştim ve hala seviyorum bu değişmedi. Sadece iyiydi güzeldi ama benim için çok dark bir diziydi. Ben bu kadar karanlık tema izlemeyi sevmiyorum, içim kıyılıyor. Yirmi bölüm epey zorluydu. Sevdim diziyi sevmesine, ama o kadar övmüşlerdi ve hala övüyorlar ki denk gelince "Biz farklı bir diziyi mi izledik acaba?" falan diyorum. Hele öve öve bitiremedikleri araba kazası sahnesi daha beter. Bile isteye, karşıdakinin canına kast ederek yapılmış bir kaza sahnesinin neyi romantik, güçlü, karizmatik veya her neyse gelmiş insanlara, anlamak çok güç. Karşıdaki o insana ne yapmış olursa olsun ayrıca. Kısasa kısas dünyasında yaşamıyoruz, bu işlerin hakkı var hukuku var. Öyle yani. Sonuç olarak güzel bir dizi olduğunu kabul ediyorum ama aldığı övgüyü hakettiğinden emin değilim. Bir de Nice Guy severler niye Ma Ru'dan nefret ediyor onu bi anlatsınlar. Mağdursa asıl bu adam mağdur! Nice Guy yazımı da okuyabilirsiniz, etraflıca incelemiştik.

The Master's Sun

The Master's Sun benim üniversiteye gittiğim ilk sene izlediğim bir dizi. Lisedeyken arkadaşım "Ennn sevdiğim dizi ya muhteşemm." falan diye övünce bir bildiği vardır diye oturdum izledim, on altı bölüm boyunca arkadaşım ne gördüyse ben göremedim. Sıkılmıştım yani, bir bunu hatırlıyorum. Finali de epey silikti. Bir de son bölümde Tae Gong Shil'e inanılmaz sinir olmuştum, tabi neden hatırlamıyorum ama olduğumu unutmadım :P İlla Gong Hyo Jin izleyeceğim derseniz It's Okay That's Love, When The Camellia Blooms ve The Greatest Love'a yönlenin. İlla So Ji Sub izlemek isterim derseniz de gidin Oh My Venus izleyin, ne bileyim MISA izleyin, We Are Dating Now izlemeyin ne olursa olsun ama bunu da izlemeyin, gerek yok.

Miss Hammurabi

Miss Hammurabi güzel bir hukuk dizisi olsa da, sevmiş olsam da Park Cha Oreum'ın kural tanımazlığı ve olaylara anlamadan dinlemeden atlaması beni yormuştu bakın kaç yıl geçmiş üstünden, bu kalmış aklımda. O yüzden sıkılmıştım, basmıştı beni. Gittim yazımı buldum, bakın hakkında ne demişim. "Kendisini sevdim, ama çok kızdığım da oldu. Bir kere olaylara anlamadan dinlemeden bodoslama dalıyordu. Ya bir dur, bir düşün. Profesyonellik de biraz zor bulunur bir nitelikti kızımızda, duruşmada ağladı! Ve çook çok ön yargılıydı. Son bölümlerde haklı çıktı evet ama böyle bir ön yargıyla neyi ne kadar doğru yapabilirsin? Çok dediğim dedikti, herkesi çiğneyip geçti dizi boyunca. Yapma derler en alasını yapar. Otur derler, neredee? Sınırlarımı zorladı yani. O yüzden karakterini çok gerçekçi bulmadım." Dediklerimin arkasındayım, ne eksik ne fazla. Yazının tamamı da hemen şurada.

Mad For Each Other

Ben bugün gerçekten linçleneceğim ama Mad For Each Other da herkesin çok övdüğü, yerlere göklere koyamadığı bir diziydi, benim yine beklentim çok mu yüksekti bilmiyorum, olmadı yani. Belki de izlediğim zaman yanlıştı, ne bileyim. Sıkıldım bir ara, bitsin diye izledim. Tam karakterlere alışacaktım dizi bitti. Bence yine de izleyin, kısa zaten, güzeldi de. Ama işte dediğim gibi o kadar övdüler, 'o kadar'lık da bir şey yoktu bence. Kısa olduğu için dramı da aşkı da yüzeysel kaldı benim için, bağ kuramadım.

My ID Is Gangnam Beauty, My Secret Romance falan da aman aman olmayan dizilerdendi ama klişe romantik komedilere girersem çıkamayız oradan. Ama bu dizilerin de çok matah olmadıklarını bilin yeter. İlkini üniversitede olduğum için sevmiştim, o da üniversitede geçiyordu çünkü. Ben fakültede sürünürken, sabahın köründe gelip hava karardıktan sonra çıkarken bunların giyinip süslenip iki saatlik derslere gelmesine de hasetlenmiştim biraz. İkincisini de yine çok yoğunken izlemiştim iyi gelmişti, izlerken kafamı kullanmamıştım. Bir de Sung Hoon'un başrol olduğu üç beş dizi var zaten onu da üzümün çöpü armudun sapı diye ayırırsak adamı göremeyiz :(
Sırasıyla yorumlarım da şurada;
My ID is Gangnam Beauty
My Secret Romance

Tekrarlıyorum, bu dizilerin hiçbiri ay çok kötü, hepten at çöpe dediğim diziler değiller. Kimisinin yazısını tekrar okurken fazla övdüğümü düşündüm ve neden bilmiyorum ama biraz rahatsız edici geldi, sanki dışarıdan bakılınca ne bulsa izleyen biriymişim izlenimi verdi. Aslında asla da öyle değilimdir, seçiciyimdir, o yüzden garipsedim. Kimi diziyi de tekrar anınca "Ya bunu da çok övmüşlerdi, büyük de beklentilerle başladım ama o kadar da iyi değilmiş." dedim. Ya bunlar zevk meselesi bir yerde, kimseyle kalkıp zevklerimizi de ne tartışabilir ne de yarıştırabiliriz. Ama ben yine de bir düzeltme yapmak istedim bu diziler hakkında. Sizin de beklentileri karşılamayan, hayal kırıklığı yaratan bir diziniz varsa, buyrun yorumlarda buluşalım. Şimdilik, görüşmek üzere!