25 Eylül 2022 Pazar

Dizi Yorumu: The Uncanny Counter


Merhabalaar! Bugün burada, fantastik konusu ve heyecanlı olay akışıyla kalbimizi fetheden The Uncanny Counter'ı konuşacağız, bir diğer adıyla Şeytan Avcısı'nı yani.

Ben bu diziye ilk olarak geçen yaz başladım, ama kışın oydu buydu aaa bu da yayınlandı derken uzuuun bir ara verdim. Bir de öyle saçma bir yerde bırakmışım ki tam en heyecanlı, en aksiyonlu yerleri geliyormuş yani. O yüzden siz sakın bırakmayın, bir başlayın bitirin hemen. Ben bir tesadüf sonucu görüp başladığım için çok memnunum, eminim siz de bitirince çok seveceksiniz.

The Uncanny Counter, tam 2020 Kasım'ında yayınlanmaya başladı. Pandemi yüzünden de türlü etkinliklere yöneldiğimiz dizilerde o günlerin yıldızlarından biri de bu diziydi, sürekli ismini duyuyordum, herkes deli gibi izliyordu, top 10'dan inmiyordu falan. Yazın yoğunluğum biraz azaldığında ben de rastlayınca, izlemeyi düşündüğüm diğer dizileri sallayıp bunu izlemeye başladım.

Bu kadar çok sevildiği için ikinci sezonu da gelecek, onaylandı. Yalnız çekim tarihleri konusunda ya yeni bilgi yok, ya da ben duymadım. Ama yine de onaylandığını ve tüm oyuncuların kabul ettiğini bilin, yeter. Sonbaharda başlayacak diyorlardı çekimler. Eğer Sejeong'un Today's Webtoon'unun çekimleri bittiyse, eli kulağındadır. Heyecanla bekliyorum, umarım ilk sezonun üstüne çıkabilecek bir iş olur. Zaten ilk sezondan gördük ki ekibin iletişimleri kamera arkasında da çok iyi. Eh birbirlerine alışık olduklarına göre format da belli, benim inancım tam, bomba gibi bir sezon olacak! Tek gereken iyi bir senaryo.
(Sonradan gelen edit: Bundan da çok emin olmamakla beraber tüm oyuncuların kabul ettiğini yalnız Sejeong'un hala teklifi değerlendirdiğini, net bir şey söylemediğini belirten kaynaklar da gördüm. Bilemiyorum altan, görüciiz.)

Tavsiyem hemen başlayın. İkinci sezonu gelmeden önce yerinizi alın. The Uncanny Counter, tek düze dramalardan sıkıldığınız zamanlarda çok iyi gelecek, heyecanlı bir kovalamaca öyküsü. Ben severek izledim ve bu tip konulara daha çok eğilseler neler çıkabileceğini hayal ettim. Polisiye, aksiyon ve fantastik konular sevenlerin çok severek izleyeceği bir dizi olmuş bence.


The Uncanny Counter
Yönetmen: Yoo Sun Dong, Park Bong Sub
Senarist: Jang Yi (webtoon yazarı), Yeo Ji Na (1-12. Bölümler), Yoo Sun Dong (13. Bölüm), Kim Sae Bom (14-16. Bölümler)
Yayıncı: OCN
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 28 Kasım 2020-24 Ocak 2022

Konunun çok uzatılarak anlatılacak bir şeyi yok aslında. Bir ramyeon dükkanı işleten ve kendilerine "avcı" yani "counter" denen özel yetenekli insanları konu alıyor dizi. Bu avcıların özel güçleri var ve görevleri de içlerine kötü ruh giren insanları kurtarmak ve kötü ruhları yakalamak.

Şimdi böyle anlatınca biraz basit durdu ama izlerseniz anlayacaksınız ki hiç öyle değil. Dizinin yönetmenlerinden olan Yoo Sun Dong, Bad and Crazy'nin de yönetmeni, aynı zamanda ikinci sezonda da koltukta o olacak, aksiyon konusunda deneyimli yani. Senaristlerin niye böyle zırt pırt değiştiğini ise inanın bilmiyorum ama tabi ki etkileri yansımış. İkinci sezonda daha stabil bir senaristle çalışırlar muhtemelen, şimdilik kim olacağı belli değil.

-spoi içerebilecek olan ve muhtemelen de içerecek olan alan-

So Mun (Jo Byung Kyu)

Jo Byung Kyu'yu daha önce hiçbir yerde izlemedim ama bu benim problemim. Çünkü kendisinin baya iyi bir geçmişi var dizi film anlamında. Arthdal Chronicles, The K2, Hot Stove League, Sky Castle (hatta zamanında rol arkadaşıyla çıkmışlardı da, hem iş hem eş ahahah sonra ayrıldılar bildiğim kadarıyla) Ay bir de ne kadar genç görünüyor ya... Ben dizide liseli falan diye gerçekten minicik sandım bu çocuğu, o kadar da minicik değilmiş, 96 doğumlu kendisi.
So Mun öyle bir karakterdi ki... Her bölümde dedim ki böyle bir çocuğum olsa keşke... So Mun çok düşünceli, hisli, doğru bildiklerini savunmaktan asla korkmayan adil bir çocuk. İkisi de polis olan anne babasının o çok küçükken bir kazada ölmesi sonucunda büyükannesi ve büyükbabasıyla yaşamaya başlamış. Ona bu kazadan bazı kabuslar ve bir de hafifçe aksayan bacağı kalmış, o yüzden koltuk değneği kullanıyor. Her şeye rağmen öyle güzelce büyümüş ki... So Mun'u inanılmaz sevdim. Bir kere her fantastik dizide gördüğümüz kahramanların hepsine tek atar. Bu kahramanlar genelde salak ve tek başına kahraman olmaya meraklı olurlar, aynı zamanda manipülasyona da çok açıktırlar. Kahraman olmalarına rağmen ne hikmetse en önemli yerlerde açık verirler. So Mun o kadar kararlıydı ki, asla böyle olmadı. Yiyim mi bir kere seni, oğluşum. Aynı zamanda inandıkları için çabalaması da çok takdire şayandı. Son bölümlerde nasıl da çalışıyordu Ji Cheong Sin'i alt edebilmek için. Ben senden razıyım Mun ya. Çok sevimli, neşeli, bıcır bıcır bir tip So Mun. Binbir çeşit mimiğiyle şirinliğin doruklarında geziyor. Hem arkadaşlarına hem ailesine karşı çok korumacı. Her şeye rağmen çok sevilerek, el üstünde tutularak büyüdüğü belli.

Şunun bebecikliğine bakar mısınız?
So Mun'un bizimkilere katılması da epey ikonik bir şekilde gerçekleşiyor tabi. Taşıyıcısını kaybeden Wigen'in ruhu, So Mun'un bedenine giriyor. Saçları kıvırcık oluveriyor birden. Bu çok alışılmadık bir durum bir yandan da, çünkü genelde bu ruhlar artık ölmüş sayılan, komadaki bedenlere giriyorlar. O yüzden avcılar Mun'a seçenek sunuyorlar, başka bir hayatı ve seçeneği olduğu için. Baştan istemiyor, kabul etmiyor ama sonradan ikna oluyor. Kırık ayağını da iyileştiren şifacı Chu Mae Ok sayesinde Kore'nin ası, counter So Mun doğuyor. İyi ki de öyle oluyor çünkü Mun'un tek özelliği hızlı koşabilmesi ve genç oluşu değil, aynı zamanda avcıların güçlü yanı ve alanı olan 'bölge'yi çağırabilmesi.
Yalnız Jeong Gu öldüğünde onun ruhu So Mun'un içine girdiğine göre bir seviye artışı olması gerekmiyor mu? Kötü ruhlar bile seviye atlıyor, bu çocuk niye atlamadı?

Ga Mo Tak (Yu Jun Sang)

Şimdi hiçbir şey söylemeden bu adamın elli üç sayıyla 53 yaşında olduğunu söyleyeyim de siz şimdiden şoklanmaya başlayın, sindirin bu bilgiyi... Bu adamın yaptığı hareketlerin üçünü yapsam kemiklerim çıkar, ne fit be.
Ga Mo Tak grubun babası ve en heyecanlı, en tez canlı olan adamı. Kıpır kıpır, her an mevzuya hazır, kavgaya gitsem ilk alacağım adam ahahshah Eskiden bir polismiş ancak geçirdiği kaza sonucu komaya girmiş, neler olduğunu da hatırlamıyor, geçmişini tamamen unutmuş durumda. Sonra biraz So Mun biraz da Ha Na sayesinde hatırlıyor her şeyi, eski sevgilisini bile.
Aslen So Mun'un babasıyla tanışıyormuş Mo Tak. Ancak ikisi de yolsuzluk ve cinayet gibi suçları olan siyasilere ve bölgenin kalbur üstü adamlarına bulaştıkları için "ortadan kaldırılmışlar". Mo Tak, So Kwon kadar şanssız olmamış ve komadayken Yung'dan birinin ruhu içine girmiş, o da az deli değildi ha, ruh da sahibine benziyo herhalde.
Dizi boyunca en çok kayıbı da Mo Tak verdi ya. Zaten arkadaşı ölmüş, dizinin başında avcılardan Cheol Jung da öldürüldü bir de kötü ruh tarafından yendi adam, sevgilisi öldü, son bölümlerde yine arkadaşı olan Jeong Gu öldü... Gelen vurdu giden vurdu adama.
Mo Tak benim en sevdiğim karakterlerden birisiydi. Kendine güveni, her şeyi şiddetle çözebileceğine olan inancı (beni çok güldürdü ahahahah), sevdiklerini korumak için her şeyi yapması, Mun'u bir baba gibi koruyup kollaması falan çok tatlıştı bence. Ay bir de, Mo Tak olayları hatırladıktan sonra da Mun'a "Baban aynı sana benziyor." dediğinde, Mun'un ağlayarak, "Hayır, ben ona benziyorum." deyip sarıldıkları sahne çok komikti, epey güldürdü beni ahahahshsh

Do Ha Na (Kim Sejeong)

Şahsen ben bu diziyi izlemeye başladığımda Sejeong hakkında nötrdüm. Ama arada Business Proposal izleyince ikna oldum Sejeong'un oyunculuğuna. Shin Ha Ri ve Do Ha Na gibi ikisi de farklı uçlarda karakterleri böyle güzel canlandırdığını görünce takdir ettim. Oyunculuğu gayet iyiydi. Dublörü mü kendisi mi bilmiyorum ama ikisinden birisi fena estetik dövüşüyor bu arada ahahahaha
Do Ha Na, başarılı bir avcı. Özel gücü bölgenin yakınlarında bir kötü ruh olup olmadığını görebilmek. Aynı zamanda hikayesini tam olarak öğrenemediğimiz bir karakter, aşırı da merak etmiştim. tüm aile intihar etmişler sanırım anladığım kadarıyla. Zaten Ha Na ailesiyle ilgili konuşmaktan hoşlanmayan ve kendisinden bahsetmeyen, ketum bir kız. Tam bir çetin ceviz. Daha fazla deyim ve atasözü kullanmak istemiyorum ama gerçekten kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenlerden ahahahah Öyle ama napabilirim. Dövüş yeteneklerine ve kendine çok güveniyor, benden bir artı puan geldi o yüzden, u go girl.
Ha Na'nın da gittikçe ekibe güvenip kendini açması beni mutlu etti. Finalde ailesinin resmini, diğerleriyle olan resmin yanına koyabilmesi bile Ha Na için çok büyük bir adım aslında. Tek büyüyen ve olgunlaşan Mun'umuz değildi sonuçta. Son olarak bir de Ha Na ve Mun ilişkisi sinyali çakıldı bize ama bence gerek yok. İyi bir senaryo yazarlarsa aşk hikayesine gerek bile kalmadan uçar gider ikinci sezon, suyu bulandırmaya gerek yok derim ben.

Chu Mae Ok (Yum Hye Ran)

Yum Hye Ran'ı daha önceden When The Camellia Blooms'da izlemiştik. Orada çok dişli bir karakteri oynuyordu, Avukat Hong Ja Young, bildiniz mi?
Grubun annesi, şefkatli ellere sahip olan ve muhteşem ramyeon pişiren o kişi; Chu Mae Ok! Chu Mae Ok'un özel gücü şifalı eller. So Mun'un aksayan bacağı da dahil herr türlü yarayı bereyi iyileştiriyor. O yüzden kötü ruhlar dışında dövdükleri biri olursa hafızasını silip yaralarını iyileştiriyor böyle de bir melek. Zaten So Mun'un bacağı da yalama oldu artık, üç kere falan düzeltmiştir bu kadın.
Chu Mae Ok özel gücü sebebiyle dövüşte çok iyi olmayan bir karakter, genelde ilk ekarte olan bu teyzem oluyor. O yüzden hep korktum bir şey olacak diye ama neyse ki olmadı bir şey. Bir kere Mun'u iyileştirirken çok hırpalandı, saçları falan beyazladı, onun dışında iyiydi.
Onun ruhu oğlunun ruhu. Bu Yung meselesi de çok kopuk olan olaylardan biriydi ya bu arada. Bu Yung'dakiler ne elçi mi, aracı mı ne abi bu ruhlar, milletin içine kaçıyorlar falan. Bunlar ulvi varlıklarsa bu teyzemin oğlu nasıl girdi aralarına, atandı da mı gitti nasıl ya? Dizide her şeyi biraz biraz anladım ama bu Yung'dakiler deli etti beni. Hem ne oldukları belli değil hem de her şeyi devletten bekliyorlar. Lan dört tane avcı, ne yapsınlar tek başlarına. Azıcık da yardım ediverin.
Her neyse, biraz doluyum bu konuda. Yung'a ayar olduk durduk yere. Ama yine de anne oğul olmalarının sonucu olarak en iyi ilişkiye sahip ruh (ya da her neyse) ve taşıyıcı bunlardı. Chu Mae Ok aynı zamanda ekibin denge noktasıydı kesinlikle. Tüm üyeler arasında ve üyelerle Yung arasında dengeyi ve orta yolu o buluyordu. Gerçek bir ponçik.

Choi Jang Mul (Ahn Suk Hwan)

Bu adam hakkında söyleyeceğim çok bir şey yok ama kral bir abimizdi. Karun kadar zengin, avcıların arasında efsane ve şimdi de avcıların finansal desteği, aktif olarak başka bir şey yapmıyor. Chu Mae Ok'a yanık bir de ashahshha Yalnız son bölümde bizimkilere takım elbise diktirmekle nereye varmak istemektedir? Eşofmanla dövüşmekle takım elbiseyle dövüşmek arasındaki konfor farkını tartışmak bile istemiyorum...

Genel Yorumum

Karakterler hakkında konuşmayı bırakıp da bir genel yorum yapmak gerekirse önce sevmediğim şeylerden başlayayım öyleyse.

Sevmediğim kısımlardan ilki konunun işleniş tarzı sanırım. Sevmedim değil de, beklediğim gibi değil daha doğrusu. Supernatural hastası bir insan olarak konuyu ilk okuduğumda her bölümde ayrı bir kötü ruh hikayesi olur, arka planda ana hikaye işler diye beklemiştim. Supernatural ilk üç sezon falan gibi yani. Ama o şekilde olmadı, bazen üç bölüm arka arkaya hiç kötü ruh olayı olmadı bile, varsa yoksa Ji Cheong Sin ve olay yine yolsuzluk yapan rüşvet alan siyasetçilere bağlandı. Yani yolsuzluk hikayesi izlemek istesem gider Vincenzo izlerim ne bileyim You're All Surrounded falan izlerim, polisiye diziler gırla. Zaten hiç sevmem bu tip hikayeleri. İnsan fantastik dizilerde de fantastik şeyler izlemek istiyor bir yerde. O yüzden bu beklentim boşa çıktı. Bu yönden biraz hayal kırıklığına uğradım şimdi yalan yok.

Bir diğer sıkıntı ise senaryonun dalgalanmalarını gördük birkaç kere. Yani hikaye tam bir yere kayacak, sanki bir başka el çekiyor hikayeyi başka bir yere odaklıyor, bir süre böyle yalpaladı durdu. Ya da bazı olaylar bölümlerce süründü, bazı büyük olaylarsa birden pata küte çözüldü falan. Bunun en büyük etkisi de birkaç senaristin elinden çıkması elbette. Mun lise öğrencisiydi ilk bölümlerde, sonra ne okula uğrayan kaldı ne gelen giden. En son avcılığının iptal edilmesi bölümünde arada bir gördük, sonra yine yok. Mun'un arkadaşları da yine bu doğrultuda bir görünüp bir kayboluyordu.

Bu senarist değişikliğinin ve dalgalanmaların şöyle bir handikapı da vardı ki o da hikayenin temposunun da değişmesiydi. Üç bölüm çok akıcı diyelim, sonra üç bölüm ittire ittire gidiyor. Bu da fantastik aksiyon dizileri için en olmaması gereken şey. Benim bu diziye uzuunca bir ara vermem biraz da bundan kaynaklıydı. Fantastik-aksiyon türü bir dizinin seni alıp son bölüme kadar sürüklemesi gerekir olay budur. Ama The Uncanny Counter'ın ortalarında bir yerde halat koptu. Başı ve sonu hakkında söyleyeceğim hiçbir şey yok, muhteşemdi ama ortalardaki düşüş üzdü biraz. Bazı konular sürekli tekrara düştü, süründü de süründü. Tüm kötülerin son bölümde layığını bulması mesela. Teker teker gitselerdi de biraz içimiz soğusaydı. Bekle Allah bekle, kimseye bir şey olmuyor, sinir oldum bu duruma. Umarım ikinci sezonda bu senaryo ve senarist işini çözerler de sağlam bir kurgu izleriz. Bu sezon çok güzel olmasına rağmen senaristlerin sık değişmesi diziyi de baltalayan bir sorun. Eğer sağlam ellerden çıkan bir senaryo izlersek o zaman şahlanır muhtemelen dizi.

Jeong Gu'nun ölmesine de çok üzüldüm. Ama onun öleceği çok barizdi be. Böyle dizilerde genelde ana kadrodan kimsenin ölmemesi gerekiyorsa böyle son bölümlerde birini dahil edip onu öldürürler ki "Bakın biz de ölümsüz değiliz, bizim de kayıplarımız var." demek için. Kurdu olduk artık bu işlerin. Ama yine de, öleceğinden senaryoyu ben yazmış kadar emin olsam da olayları izlerken üzüldüm. Bunu pek hak etmemişti.


Sevdiğim şeylere gelelim öyleyse.
Hikayede, fantastik evrenden kaynaklı kopukluklar olsa da böyle fantastik bir konuyu işlemelerini takdire şayan buluyorum. Koreliler fantastik öyküleri ve zaman yolculuğu temasını çok sevse de genelde bunu romantik bir temanın alt zemini olarak veriyorlar, Goblin, Master's Sun ve My Love from the Stars aklıma gelen ilk ve en ünlü örnekleri. Ama fantastik bir temayı temel öge olarak işleyen ve böyle keyifli bir kovalamayla veren üç beş dizi var iyi bir iş denilebilecek. O yüzden ben bu dizinin başarısını biraz da ele aldığı konuyu işlemeyi başarabilmesine bağlıyorum. Zira başka hiçbir şey, ikinci sezon onayını almasını sağlayamazdı.

Çekim açıları ve sahneleri çok çok iyiydi, iyinin de üstündeydi hatta. Bu da bir başka artı. Görsel efektleri en iyi kullandıkları yer ise Mun'un çağırma özelliğine sahip olduğu rengarenk bölgeydi sanırım. Bazı çekim hataları vardı ama çok doğal, sürekli değişen çekim açılarında yapılabilecek en iyi işi yapmışlar, o kadar kusur kadı kızında da olur. 

Dizi bir aksiyon dizisi ve belki de en kilit sahneler dövüş sahneleriydi çünkü karakterlerimiz bu işi bu şekilde yapıyorlar. Dövüş sahneleri çok çok iyiydi! Hepsi öyle güzel dövüşüyorlardı ki izlemeye doyamadım, şiir gibiydi tam anlamıyla. Bir de anladığım kadarıyla oyuncular bu işi cidden ciddiye almışlar. Bazı sahnelerde dublör kullansalar da dövüş akademisinde eğitim almışlar, hatta sevenleri varsa My Name ve DP oyuncularıyla aynı akademide eğitim alıyorlarmış. Bu tüm dövüş sahnelerinde izleyiciye yansıdı, eğitim aldıkları belliydi.


Sevdiğim bir diğer kısmı ise dizinin izleyiciyi hemen yakalaması. Genelde fantastik dizilerin ilk bölümü kendini sıradan zanneden ana karakterin özel gücüne ikna edilmesi çabası üzerinden ilerler, pilot bölüm olduğu için biraz ağır aksak, durağan ve sıkıcı geçer. The Uncanny Counter'ın ise ilk bölümü bile o kadar etkileyiciydi ki sıkılmaya bile vakit bulamadan üç bölümü birden izlemiştim. Bu yönden de artı bir puan aldı benden. 

Bir başka sevdiğim husus ise karakterlerin birbirlerini tamamlamaları. Dışarıdan bakınca sıradan bir aile gibi görünen ama birinin özel gücünün bir diğerinin zayıflığını tamamlaması hikayesi güzeldi. Mo Tak ve So Mun'un arasındaki ilişkiyi çok sevdim, baba oğul gibi olmuşlardı artık. Hatta Mun, Ji Cheong Sin'i Yung'a götürmek için bölge açıyordu ya Çocuk Evi'nin önündeyken. O bölgeyi açarken yüzündeki ifade Mo Tak'a o kadar çok benziyordu ki inanamadım. Sevdim iletişimlerini. Takım ruhu açısından da süperlerdi, birbirlerine ne kadar güveniyorlardı. Yine grup olarak da çok komiklerdi. Özellikle de son bölümde, kötü ruh yakalamak için bütün ülkeyi gezmek zorunda kaldıklarında. Ay ikinci sezon böyle olsun ya, Supernatural Korea resmen ahahaha

Son bölümü çok sevdim, izlemesi inanılmaz keyifliydi. Dövüş sahnesinin bölümün açılış kısmında geçip tamamen bitmesi harikaydı bir kere. Ayrıca şiir gibi dövüş sahneleri çekmişler, soluksuz izledim ya! So Mun'u o kısımlar için ayrıca tebrik ediyorum. Daha önce manipüle edilmeye karşı bu kadar dirençli ve tek başına kahraman olmak yerine takımına güvenen bir kahraman izlememiştik, ilaç gibi geldi. Ne olursa olsun aklının bulanmaması harika bir ayrıntıydı.
Finalin en güzel kısmı bölümlerdir beklediğimiz ve So Mun'un amaç edindiği anne baba buluşma sahnesiydi. So Mun'u tanımazlar diye çok korktum ama annesi tanıyıp "Oğlumu tanırım tabi." deyince benim gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Hele de "Bensiz nasıl bu kadar büyüdün?" demesi... Mun'un oradaki oyunculuğu da onu benim için ayrı bir yere koydu. O nasıl bir ağlamak, nasıl bir iç dökmektir... Harikaydı, beni de ağlattı cidden. "Anne, baba. Artık benimle gurur duyabilirsiniz." :")
Bir diğer güzel kısımlar ise herkesin layığını bulmasıydı sanırım. Hiçbir kötüye üzülmedim, beter olsun hepsi ahahahah Belki biraz Hyeok U için üzülmüşümdür o da yaptıklarına saysın canım, napalım yani.
Bölüm yine başladığı gibi, savaşarak bitti. Ama zaten olması gereken de buydu. Kötülük hiç bitmez. Ama biz, onunla savaşarak inandığımız şeyleri koruyabiliriz. Sessiz kalmayarak, görmezden gelmeyerek. Mo Tak'ın da dediği gibi; "Ama unutma, bir kötülük gördüğünde sessiz kalmak da kötülüktür."
 

Dizinin üç şarkıdan oluşan bir ost listesi vardı. Aksiyon sahneleri çoğunlukta olduğu için genelde karakterlerin theme müzikleri kullanılıyordu. Ben şarkıları ekleyeyim ancak sahne içlerinde çok duymadık, onu da söyleyeyim. 

The Uncanny Counter Opening: Bu şarkı dizinin açılış jeneriği, zaten dizinin havasına en uygun ve en çok duyduğumuz parça, sözsüz.
Dvwn-No Problem
Sejeong-Meet Again
Isaac Hong-Close Your Eyes

Ben The Uncanny Counter'ı çok sevdim. Genelde fantastik konuları romantizmle yoğuran dizi sektörüne yeni bir soluk olduğu için, tüm karakterleri güzel yazıldığı için ve yer yer temposu düşse bile bize epey keyifli bir kovalamaca izletmesini sevdim. Bence herkesin izlemesi ve ikinci sezonun takipçisi olması gerekiyor. Çünkü bu macera yeni başlıyor!












Rönesans tablosu ahahhahah






:")







Ağlarım...




Tatlış mısın?


"Arada bir de olsa duygularımızı yaşayabilmek önemli. Acılarını fark etmemek için uğraşsan da bir yere gitmiyorlar. Kalbinin köşesinde durmaya devam ediyorlar ve canını yakıyorlar."


"Evet, dünya kötü ruhlarla dolu. Ama birbirimizle gülüp sohbet edip yaşamak için biraz vaktimiz de oluyor. Hayat bu işte."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder