1 Şubat 2021 Pazartesi

Film Yorumu: Tune in for Love

Merhabalar blog ahalisi! Uzun süredir burada film yorumu yapmıyordum ama, bu filmi gerçekten burada paylaşmak istedim. When The Weather Is Fine'ı bitirdikten sonra, slice of liiiife diye ağlaya ağlaya kendimi dağa taşa vurdum, öyle hayatın içinden, sıcak hikayeler arıyordum. Valla bir yerden sonra entrika, heyecan, o bu sarmıyor arkadaşlar. (80 yaşına gelmiş gibi konuşmam peki??)

Tune in for Love da bu yönden beni tatmin edecek bir konuya sahip gibiydi. Yorumları dikkate alsam izlemezdim çünkü bir çok yerde boş zaman varsa izlenecek bir film olarak bahsedilmiş. Ancak böyle sakin hikayelerin hastası olan ben hiç öyle düşünmedim. Gerçekten çok şirindi. Film bitti, dudağımda asılı kalan o tebessüm hala silinmedi :")


Tune in for Love / Yoo Yeol's Music Album

2019 yapımı bir film olan Tune in for Love, tam olarak 2 saat 2 dakika sürüyor. 
Başrollerini Jung Hae In ve Kim Go Eun paylaşıyor.

Mi Soo (Kim Go Eun) ailesinden kalan fırını işleten bir üniversite öğrencisi. Fırını birlikte işlettikleri bir akrabası/yakın birisi var, Eun Ja. Tam olarak akraba değiller sanırım, çok değinilmedi filmde. 
1994 yılında, Mi Soo fırını açmak için hazırlanırken, daha açılmadan önce sert görünüşlü birisi içeri girip soya fasulyeli bir şeyler ister. Mi Soo kalmadığını ve marketten alması gerektiğini söyler. Eleman arandığı ilanını gören Hyeon Woo (Jung Hae In) pastanede işe başlar. Bu şekilde tanışırlar. İyi anlaşırlar, ancak yıllar onları hep farklı yerlere sürüklemektedir. 

Açıkçası ne Jung Hae In'i, ne de Kim Go Eun'ı henüz bir projede izleme şansım olmadı. Aslında Jung Hae In'i gerçekten çok seviyorum, eğlence şovlarında falan çok şirin. Skandaldan başka her şeye benzeyen ve yanlış anlamadan kaynaklanan şu merkez olayının gölgesi kalksa keşke üstünden.
Kim Go Eun'a ise Cheese In The Trap'ten beri epey ön yargılıydım. Yani gerçekten izlemek istediğim yapımları var, ama bir türlü sıra gelmedi. Bu benim için hoş bir başlangıç oldu. Oyunculuğunu sevdim. 
Film tamı tamına 2 saat. Ama nasıl geçtiğini anlamadım, hiç sıkılmadım, dakikalar aktı gitti sanki.


Bu tip hikayeleri seviyorsanız, bir şans vermenizi ve en azından ilk yarım saatini izlemenizi tavsiye ediyorum. Zaten bence film ilk andan itibaren kendi dünyasına alıyor. 94 yılında, Mi Soo'nun Pastanesinin bir köşesinde oturuyorsunuz.

Henüz izlememiş olanlar için, Netflix'in fragmanını şöyle bırakayım.





Spoiler içerebilen ve muhtemelen içerecek olan alan!

1994'te, sonra 1997'de, 2000'de ve 2005'te tekrar karşılaştılar. Bunların içinde en sevdiğim, 94 yılında pastanede geçirdikleri o kısa zaman dilimi oldu sanırım. Bir şeyler gerçekten çok güzeldi.
Daha sonraki tesadüfi karşılaşmaları çok da gerçekçi olmasa bile, hepimizin içini titreten şeylerdi şimdi, itiraf edelim, biz bizeyiz.
Tüm bu yıllar içinde ikisinin de hayatlarının yavaş yavaş şekillenmesi, farklı yollar çizmeleri, bazı kötü ve iyi günler yaşamaları da izlemekten hoşlandığım şeylerdendi. İlişkileri gerçekten çok doğal bir şekilde ve izlemekten zevk aldığım bir biçimde şekillendi. Doğaldı. Mi Soo'nun, Hyeon Woo askere giderken ona bir mail hesabı açması ancak şifreyi vermeyi unutması, radyo programından dahi şifreyi söylemesi gerçekten şirindi. Neyse ki Hyeon Woo zeki birisi, buldu şifreyi. 

Yoo Yeol'un Müzik Albümü programının tam 94 yılında tanıştıkları günde başlaması, filmin içeriğinde de bu radyonun devamlılığını ve gelişimini izlememiz ve sonda Hyeon Woo'nun görüntülü yayınlanacak olan ilk programın kameramanı olması gözümüzden bir damla yaşı akıttı :") Bu radyo programının ikisi için çok özel olması başka güzel bir ayrıntıydı. Yine bu radyo programı sayesinde kavuştular <3

Oyunculuklar hakkında konuşmak istemiyorum çünkü bence ikisi de kendini kanıtlayan oyuncular. Beni gerçekten duygulandıran sahnelerden birisi de Hyeon Woo'nun arabanın arkasından sokaklarca koşması, en sonunda Mi Soo'nun inip. "Lütfen koşma. Yaralanacaksın." diyerek ağlaması oldu. Orada bir şüphe düştü içime yalan yok, kötü sonlu biter mi ya falan diye bir korktum, ama korkularım gerçekleşmedi çok şükür. 



Filmin tüm müzikleri çok güzeldi gerçekten. Sahne içi tüm şarkılar döneme uygun seçilmişti. Soundtrack listesinde çok eski parçalar bulunuyor. Ama son sahnede çalan Coldplay'den Fix You ortalığı tam anlamıyla yıktı geçti. Ağlayan da kim, benmişim...

Jung Hae In'in Hyeon Woo karakterini de gerçekten çok sevdim. Sanırım böyle içe dönük, sakin ve çekingen karakterleri daha bir seviyorum. Hep aynı karakterlerden sıkıldık mı ne? Kim Go Eun'ın karakteri Mi Soo da yine benzer ama biraz daha canlı ve neşeli bir karakterdi ve bence aralarındaki uyum gerçekten iyiydi. İkisinin karakterinin de mantıklı olmasını sevdim.

Filmin kırılma noktasını oluşturan ve bence bilinçli olarak kesik kesik anlatılan, Hyeon Woo'nun yapmadığı bir şey için hapiste yatmış olması çok üzücüydü. Bir insanın hayatının böyle kırılma ve dönüm noktalarıyla geri dönülmez biçimde yaralanması beni hep çok üzmüştür. Ancak sonrasında kendi yolunu çizebilmesi mutluluk vericiydi. 
Mi Soo'nun bunu bilmediği için kızması ve kırılması, Hyeon Woo'nun ise, bu dünyada bunu bilmeyen tek kişinin Mi Soo olmasını umması gerçekten duygulandığım anlardandı. İkisi de haklıydı, ne diyebilirim ki. Ama muhtemelen ben de Mi Soo gibi düşünür ne olursa olsun, bana söylemesini isterdim. 

Hem Mi Soo'nun hem de Hyeon Woo'nun en sonunda kendi istedikleri şeyi yapıyor olmaları, hayatlarında amaçladıkları şeylere ulaşmış olmaları da beni mutlu etti. Gerçekten ikisi için çok sevindim. 

Son kısımda Mi Soo'nun radyo binasına kadar koşması, camdan birbirlerini görüp gülümsemeleri, Hyeon Woo'nun fotoğraf çekmesi, sıcacık bir finali oluşturdu. Bu yüzden bu bitişi gerçekten sevdim. Bu hikayeye şahit olmak, yıllar içindeki tüm değişimlerini, yalpalamasını, hızlanmasını ve zaman zaman yavaşlamasını görmek gerçekten beni mutlu etti. İzlediğime gerçekten memnunum.



İzleyenlerin yorumlarını bekliyorum, güzel bir hafta olsun!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder