2 Eylül 2023 Cumartesi

Dizi Yorumu: Dr. Romantic 2/Romantic Doctor, Teacher Kim 2


Yakınlarda üçüncü sezonunun da yayınlanmasıyla tekrar ekranlara dönen Dr. Kim macerasını bugün bir de ben yorumlayacağım. Hazırsak, bağlayalım kemerleri, alalım çayları!

Ben aslında ilk olarak dişimi sıkıp ilk sezonu izlemeye kararlıydım, ama baktım 21 bölüm, bir de bölüm uzunlukları almış başını gitmiş. O zaman bende mevcut da değildi. Cast da yarı yarıya değişmiş olunca sıkıntı olmaz diyerek ikinci sezona başladım.

Peki olayı anladım mı? Pek tabii evet. Zaten dizi daha çok vakalar üzerinden döndüğü ve birçok yeni oyuncu geldiği için ufak tefek şeyler dışında pek bir şey kaçırdığımı sanmıyorum. Onları da sonradan gösterdiler zaten, açık kalmadı yani. Tabi ilk sezonda da çok şey olup bitmiş, belli. Dizinin politika ayağı mesela kaldığı yerden devam etti ve ilk sezonda ne olduğu benim için muamma. Ama yine de genel anlamda anlamadığım bir şey olmadı. Tabi şimdi ikiyi izlemeden üçü izlemek problem olabilir çünkü cast neredeyse aynı ve karakterlerin hikayesini bilmek de ilk sezona göre önem kazanacak gibi.

Peki Dr. Romantic 2 tavsiye edeceğim bir yapım mı? Kesinlikle evet. birinci sezonu izlemesem de vakti olanların mutlaka onu izleyerek başlamasını tavsiye etmekle beraber -şimdilik- izlediğim tek sezon olan bu ikinci sezonu inanılmaz sevdim. Yüzeyde temele aldığı tüm vakalar, hastalar ve olayların altında aslında hayatı anlatan, doğru yerlere parmak basabilen bir diziydi. Yüreğime dokunan, beni durup düşündüren o kadar sahnesi vardı ki. O yüzden bence herkesin hayatında bir adet Dr. Kim'e ihtiyacı var
diyor ve ısrarla tavsiye ediyorum.

Dr. Romantic 2/Romantic Doctor, Teacher Kim 2
Yönetmen: Yu In Shik, Lee Gil Bok
Senarist: Kang Eun Kyung
Yayıncı: SBS
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 6 Ocak-25 Şubat 2020

Dizi, adından da gayet net anlaşılacağı üzere Doktor Kim'i başrole alarak onun etrafında şekillenen olayları anlatıyor. Meslektaşları için son derece tuhaf addedilen oldukça cesur bir doktor. Kesin bir meslek etiği var ve bu konuda oldukça katı. Ana hastaneye bağlı bir travma merkezi olarak çalışan taşra hastanesi Doldam'da çalışıyor ancak ekibinden eksilen doktorların eksikliğini çektikleri için ana hastaneden ayrılan, ayrılmak zorunda kalan cerrahları Doldam'a davet ediyor. Her şekilde istemeyerek ve ilk fırsatta kaçmak için fırsat kollayarak gelen cerrahlar Doldam'da başta meslekleri olmak üzere birçok şey öğreniyorlar.

Yönetmenlerden olan Yu In Shik, son zamanların en ses getiren dizilerinden biri olan Extraordinary Attorney Woo'nun yanında Dr. Romantic 3, hayranlarının hala ikinci sezonunu beklediği Vagabond ve benim sevdiğim polisiyelerden biri olan You're All Surrounded gibi dizilerde de yönetmen koltuğundaymış. Lee Gil Bok ise, Dr. Romantic 2 dışında sadece Now, We Are Breaking Up'ta bulunmuş.
Senarist ise daha çok eski dizilerde yer almakla beraber en bilinen işleri What Happens To My Family, Gu Family Book ve Dr Romantic serisi.

-eser miktarda spoi içerebilecek olan ve zaten halihazırda içermekte olan alan-

Kim Sabu/Bu Yong Ju/Dr. Kim (Han Suk Kyu)

Doğum adıyla Bu Yong Ju, kendi deyimiyle Kim Sabu, adaletli ve ilkeli bir adam. Aynı zamanda da zeki ve kontrollü, deli de bir tarafı var ama. Onu sadece doktorluk etiğine uymayan işler yapan insanlar sinirlendirebiliyor. İlk sezon Kim Sabu'su nasıldı bilmiyorum ama bu sezonda ilk olarak giden ekibine yeni doktorlar ararken gördük onu. Doldam Hastanesi'nde görev yapan Kim Sabu, hastanedeki Genel Cerrah ve Kalp Damar Cerrahı eksikliğini kapatmak için ana hastaneye geliyor. Burada ameliyatlarda anksiyete kriziyle boğuşmak için ilaç alan ama bu ilaçlar yüzünden ameliyathanede uyuyakalan Cha Eun Jae ile, kimseye boyun eğip yalakalık yapmadığı için kovulan Seo Woo Jin'i bir de bonus olarak intern Yoon Areum'ı hastane bünyesine katıyor.
Onları deniyor, gözlemliyor, her gün benzersiz dersler veriyor aslında. Woo Jin mesela, asi karakterine rağmen bağlanıyor Doktor Kim'e. Kim Sabu doktor olmasının yanında inanılmaz bir hayat tecrübesine sahip bir adam. Sadece tıp konusunda değil daha bir çok konuda da doğru hatırlatmalar yapıyor hem bize, hem ekibine.
Şahsına münhasır, her zaman dönen olayların farkında olsa da açık açık ifade etmeyen ama bildiğini ve fark ettiğini ortaya söylediği cümlelerle anlatan, sevgisini dile getirmeyen dikkatli bir gözlemci Kim Sabu. İyi bir mentor, iyi bir doktor ve aynı zamanda vicdanlı bir adam. Var ol Kim Sabu, üçüncü sezonda da senciyiz, hiç merak etme.
"Hayat kendini başkalarıyla kıyaslamaktan ibaret değildir. Yaptığın seçimlerden ibarettir."

Seo Woo Jin (Ahn Hyo Seob)

Ahn Hyo Seob'u My Father Is Strange'de, One More Happy Ending'de ufacık bir rolde ve tabi ki hit noktası Business Proposal'da izledim. Adam akıllı ünlendiği ilk rolü bu dizideydi sanırım zaten. Kendisinin öyle ahım şahım bir oyunculuğu yok ama ben çok severim Hyo Seob'u. Bence diğer oyunculara nazaran enn büyük avantajı gözleri. Müşfik baktığında bal akıyor gözlerinden, öfkeliyken ise bin parçaya bölüyor karşısındakini. Biraz daha yol alınca sadece gözleriyle oynayacak seviyeye gelebilir. Yumuşacık bir ifadesi var bakışlarının, eriyorum :P
Bir de gitmiş postere gülümseyen fotoğrafını koymuşlar sanki çok yüzü gülmüş gibi yavrumun... Seo Woo Jin karakteri bana Just Between Lovers'ın Gang Doo'sunu anımsattı, tabi ki bahtsızlığıyla...  Seo Woo Jin tam bir dikenli tel. Canını o kadar yakmışlar, o kadar defalarca yaralamışlar, güvenini kırmışlar ki kimseyi yaklaştırmaz olmuş yanına. Sanki canı hiç yanmıyor gibi tüm hakaretlere göğüs gererken hem borcunu kapatmak için her işte çalışmış hem de kimseyi yakınına almamış. İnsanları bilerek, sivri bir dille uzaklaştırmış kendinden. Ben böyle insanlara öyle çok üzülürüm ki... Herkes onun yok olmasını isterken o, kendisinin de iyi bir hayat yaşamayı hak ettiğini kanıtlamak istiyor. Tüm çabası bunun için. Biz de o çabayla kendine bir yer edinmesini izliyoruz. İlk bölümlerde Savunma Bakanı Ryu'ya kalp masajı yaptıkları sahnede Woo Jin'in tüm o "İyi iş çıkardın." cümlelerine verdiği tepki omuzlarındaki tüm baskının özeti aslında. O kadar zamandır savunma halindeymiş ki gerçek bir övgü duyunca nasıl bocaladı, tökezledi, nasıl gözleri doldu, kıyamadım.
Muhteşem bir karakter gelişimiyle ait olduğu yeri bulurken Woo Jin, gardını biraz indirip kendini açarken öyle mutlu oldum ki ben de. İlk bölümlerde hakkı yenir, haksızlık yapılırken, iftiralar atılırken hiç sesi çıkmamasına rağmen Doldam'da inandıkları için çabalayan, hakkını söke söke alan bir doktor gördük. Ameliyat yasağını kaldırmak için verdiği çaba ve işe yaradığında verdiği tepki çok çok güzeldi. Orada Hemşire Uhm da diyor ya, "Çok değişti. Böyle güldüğünü hiç görmüş müydünüz?" Işıldıyordu Woo Jin'im. Dizinin parçalarından, benim de dünya üzerindeki en sevdiğim ost olan Go Away Go Away, tamamen Woo Jin için yazılmış. Duyar duymaz gözüm doluyor. Dizi boyunca en bağrıma basmak istediğim, teselli etmek istediğim karakterdi Woo Jin. Dizilerde yer verilen, çizilen yaralı karakterler çok özgün değil, çoğu dizide bir çok örneği var. Ama Hyo Seob bu rolü öyle bir giyinmiş ki aynı Junho'nun Gang Doo'su gibi, hep aklımda kalacak. Bambaşka şekilde dokundu kalbime.

Cha Eun Jae (Lee Sung Kyung)

Ah benim gülüm. Ben Lee Sung Kyung'u çok severim. Korelilerde nadir görülen bal rengi gözleri, alışılmışın dışındaki ses tonu ve zarif aurasıyla ekrana inanılmaz yakışan bir oyuncu, en azından benim açımdan. Kendisini It's Okay, That's Love, Shooting Stars ve Weighlifting Fairy Kim Bok Joo'da izlemiştim.
Buradaki Cha Eun Jae, doktor bir aileden gelen tam bir zengin kızı. Ailesi mükemmel insanlarla dolu olduğu için kendisinin de öyle olması gerektiğini düşünüyor o yüzden çok mükemmeliyetçi. Tıp fakültesi boyunca karınca gibi hırsla çalışıyor. Ama işte maalesef tıp sadece teoriye dayalı bir alan değil. Anksiyetesi ve bulantısı onu ameliyatlara girmekten alıkoyacak hale gelince bir ilaç alıyor, o ilaç da uyku yapıyor ama ne uyku! Küt diye bayılıyor ameliyathanede. İlaçlar dolabında bulununca da Eun Jae'ye Doldam yolu gözüküyor. Bir anlamda sürülüyor oraya.
Yolu izi belli olmayan bu taşra hastanesinden kaçmak için yol arayan Eun Jae kendini yavaş yavaş hastaneye ait hissediyor. Doktor Kim'den bir şeyler öğreniyor, onun yardımıyla anksiyetesiyle başa çıkıyor ve resmen muhteşem bir dönüşüm yaşıyor. Seo Woo Jin'le de geçmişten gelen bir gönül meselesi olunca, bunun devamının gelmesi de kaçınılmaz oluyor.
Yalnız Eun Jae'yle ilgili şey çok komikti ahshahsha Acil servise deli dehşet vakalar geliyor, herkesin anası ağlıyor millete yetişicem diye o sırada Eun Jae elinde çay kahve ahahshahs bu kıza niye haber gitmiyordu, niye hastane koridorlarında gezinip duruyordu hiç bi fikrim yok. Onun dışında tatlış biriydi. Sadece biraz fazla burjuvaydı, ana hastaneye neden dönmek istiyordu anlamak güç. İtlik çakallık peşinde herkes, kal mis gibi Doldam'da işte. Abisinin yanlış ameliyatıyla ilgili iyi aksiyon aldı, bu konuda da benden artı bir aldı. Woo Jin'i koruması, savunması da çok başarılıydı. Eun Jae gerçekten çok güzel büyüdü. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasından ekip ruhuna geçişi çok güzeldi.

Park Min Gook (Kim Joo Hun)

Off şimdi bu gereksizden de hiç bahsedesim yok ama... Daha önce It's Okay To Not Be Okay'de gayet sevilesi bir tip olan Kim Joo Hun burada şeytan rolünde ahahsahahah Bu adam ana hastanede profesör. Doldam'da gözü olan bir haysiyetsiz (Do Yun Wan mı ne ismi, hiç kendimi yorup bakamıcam şimdi) buna diyo ki sen bu hastanenin başına geç, planımızı tıkır tıkır işletelim. Ama yer mi anadolu çocuğu, bu da az anasının gözü değil. Normalde hainlik yapıyordu gayet güzel ama sonra bir kaç kere baktı, dedi ki beni harcayacaklar. Zaten öyle çok emir alacak bir tip de değil esasında, tam iyi bir insan olası tuttu. Ama bunun bir elemanı var, asıl nefretlik tip o, Yang Ho Jun, bir insan bu kadar omurgasız olabilir ancak. O dedi ki sana yıllarımı verdim, şöhret olacaktık, saçma sapan bir şeyler konuştu, yarısını dinlemedim inanın. Bu adam yerine onu yönetselermiş keşke, pekala kukla gibi oynatırlarmış. Bu ikisi de böyle rezil rezil devam ettiler dizi sonuna kadar. Üçüncü sezonda da arzı endam etmişler maalesef, çok lazımdı ya...

Acil Servis Ekibi

Yoon Na Mu'nun hayat verdiği Dr. Jung In Soo ve So Ju Yeon'un hayat verdiği intörn Yoon Areum dizinin acil servis ikilisi.
Bu ikisi o kadar moodmaker elemanlar ki. Dr. Jung hem komik hem de acıklı bir hikayesi olan birisi. Çok sevdiği bir karısı ve bebeği var ama onlardan uzakta, Doldam'da çabalıyor onlara iyi bir hayat verebilmek için. Uzun süre de görmüyor onları. O yüzden ben, Lim Hyun Jun'un ettiği teklifi bir süre düşünmesine kızamadım maalesef. Herkesin hayat şartları başka, düşünmek lazım. Ama Dr. Jung da gidemedi. Hava yağmurluyken, karlıyken bir sürü kaza olacağını düşünüp hastanede uyuyan biriydi zaten bu adam, gidemezdi. Sevdim ben Dr. Jung'u. Tatlıştı.
Yoon Areum ise bizimkilerle birlikte ana hastanede çalışan bir intörn fakat Doktor Kim'in onun için bir mentor olarak ortaya çıkmasıyla tasını tarağını topluyor, lolipoplarını alıyor geliyor ahaahahah Areum da çok tatlı bir kız. Her yakışıklıya gönül vermesiyle, herkesle hemencik samimi oluşuyla, yüzünden hiç silinmeyen gülüşüyle ve öyle görünmese de oldukça algıları açık oluşuyla benim kalbimi kazandı. Hemşire Park Eun Tak ile kendisine mutluluklar diliyoruz.

Hemşireler

Koskoca hastanede iki hemşire mi var, hayır. Diğerlerini konuşacak mıyız, hayır ahahahaa Şimdiden yoruldum yeter. Diğerleri de çok iyi çok tatlı insanlar, biraz dedikoducular, genç olan da biraz Hemşire Park'a yanık gibiydi, bunları bilin yeter.
Kıdemli hemşiremiz Oh Myung Sim'e Jin Kyung, Park Eun Tak'a ise ballı lokma tatlısı Kim Min Jae hayat veriyor.
Oh Myung Sim oldukça dişli birisi. Bağırıyor, kızıyor, sinirleniyor. Sesini çıkarıyor haksızlık olunca. Aynı zamanda hastaneyi ayakta tutan da o gibi geldi bana, valla tam bir hükümet kadın, her şeye gücü yetiyor. Her hastanenin bir Oh Myung Sim'i bir de Kim Sabu'su olsun, yeter. Vefalı, çalıştığı insanlara saygılı ve aynı zamanda da sıcacık kalbi olan bir kadın. Woo Jin'i en içten karşılayan da o olmuştu en başta. Anne şefkati var resmen. Ama aynı zamanda kötü insanlara karşı da sert bir duvar gibi, asla tavizi yok. Yürü be Oh Myung Sim'im!
Park Eun Tak ise genelde herkese mesafeli, "İşimizin başındayız." kamu spotu gibi bir adam. İlk sezonda değindiler mi bilmiyorum kendisi baya baya serseriymiş, Doktor Kim kendisini mafyanın elinden almış ajahahahah Şaka maka aynen öyle diyor, Woo Jin'e söylüyordu galiba. İyi de olmuş. Ancak bu Park Eun Tak, artık Areum'ın hayat dolu ışığı mı dikkatini çekiyor bilmiyoruz, yelkenleri suya indiriveriyor hemen. Onlar eriyor muradına, biz de çıkıyoruzdur herhalde kerevetine ne bileyim.

Genel Yorum

Neleri Sevmedim?:
Bu dizide beni sinir eden hususlara değinecek olursak, Doldam iyi, hoş. Lakin bu hastanenin en büyük sorunu gizlilik. Bakın ne zaman, ama ne zaman iki kişi bir şey konuşsa ve bu gizli bir şey olsa, üçüncü bir kişiye mutlaka duyuruyorlar. Bıktım, yıldım izlerken. Bir de nedense hep şeytanın sol bacağı karakterler duyuyor veya görüyor her şeyi. Ya sizin bir gizli noktanız, ne bileyim ses alçaltma alışkanlığınız, saklanma bilinciniz yok mu? Niye her şeyi bangır bangır konuşuyorsunuz? Bir hata bir kere yapılır. Başkan'ın hastalığının saklanıp saklanmaması konuşulur, Hemşire Oh duyar, Doktor Kim'in karpal tünel sendromu konuşulur, seller alasıca Yang Ho Jun duyar, organ bağışını tartışırlar, dönorun annesi duysun diye bağırırlar sanki. Bir değil, iki değil, vallahi yordular. Diyorlar ki bir de, Doktor Kim'in karpal tüneli hakkında ağzımızı sıkı tutalım, ağzınızı sıkı tutsanız ne, elemanlar kapı dinliyor.

Dizide Yang Ho Jun boşunu sürekli görmek canımı sıktı. Adam akıllı son da yazmamışlar, sepetlendiğini göremediğim için o kadar mutsuzum ki... Kesin üçüncü sezonda da itlik şerefsizlik peşinde koşmuştur bu.

Ay bir de dizide sürekli o tehditin bitip başka problemin gelmesi canımı sıktı ama bi polisiye dizilerin bir de medikal dizilerin hiç derdi bitmez, biliriz... O yüzden yakınamıyorum.


Neleri Sevdim?:
Dizinin başında gördüğümüz borç batağında olduğu için bulduğu her işte çalışan yaralı kuş Woo Jin, fakültenin hem güzel, hem zeki, hem de prenses kızı olan ama anksiyete yüzünden ameliyatlara giremeyen Cha Eun Jae ve mutlu ama hırslı intörn Yoon Ahreum, aslında çok uç noktalardaki insanlar. Ama hepsinin bir şekilde Doldam'a gelip birlikte çalışmaya başlamalarının hikayesini görüyoruz burada. Bu insanların bir şekilde ortak paydada buluşup birbirlerine alışmaya başlamalarını izlemek çok keyifli. Aynı zamanda hastanedeki tüm doktorlar, hemşireler, yönetici ekibi de, figüran olsun da ekranda yer kaplasın diye oluşturulmuş karakterler değiller. Hepsinin belli güçlü yönleri, karakterleri, doğruları ve yanlışları var. Aynı zamanda bu kadar çok karakter bir yerden sonra 'baş ağrısı'na değil 'ekip' hissine dönüşüyor. Bir sürü karakter olmasına rağmen izlemek yormuyor, aksine eğlendiriyor, tüm karakterleri sevmeye başladığınızı fark ediyorsunuz.

Karakterlerin gelişimlerini izlemek de çok keyifli. Eun Jae'nin yavaş yavaş kendine güvenmesi, enzim ilacıyla ve placebo etkisinin yardımıyla gerilmeden ameliyatlara girmesi mesela. Ama benim izlemekten en fazla keyif aldığım dönüşüm Seo Woo Jin'in dönüşümü oldu. Herkese kırgın, dünyaya kırgın, ona yaklaşan herkesi öfkesiyle ezip geçmeye hazır olan ve çocukluğundaki masumiyeti omzundaki yüklerin arasında kaybeden Woo Jin... Öyle güzel değişti ki. Değer vermeye, bir yere ait olmaya, başka bir insan olabileceğine inandı. İnsanları sevebileceğini ve onların da bu sevgiye karşılık verebileceğine inandı. Bebeğim Woo Jin.

Dr. Kim bir kaçık olmasının yanı sıra bir modern zaman filozofu. Öyle güzel şeyler söylüyor ve bunun zamanlamasını öyle güzel yapıyor ki, omuzlarım düşüveriyor birden. Final sahnesindeki replikle ağlamaya başladığımı fark ettim mesela, ya ne alaka? Öyle bir adam işte Dr. Kim. Ve bize bu güç hayatla baş etmek için söyledikleri güzel şeyler benim için diziyi benzerlerinden başka bir yere koyuyor. Sadece bir medikal dizi olmadı benim için, öyle olması planlanmamış zaten belli ki. İzleyen herkesin yüreğinde bir yerlere dokunabiliyor. En sevdiğim repliklerinden birisini buraya da bırakayım. "Ne kadar yoksul, kızgın, aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olsan da asla taviz vermemen gereken bir şey vardır. Ona vicdan denir."

Dünya çok zor. İyi niyet, nezaket, saygı gibi kavramların yok olmaya başladığını görmek gerçekten yaralayıcı. O yüzden iyi niyetin hala kazandığı yerlerin olması, insanların yararına karşılıksız bir şeylerin yapılması, vicdanın sesinin duyulabildiği yerlerin varlığı bir ütopya da olsa, mutlu eden bir ayrıntı. Doldam da tam olarak böyle bir yer. "Bizim hastanemiz böyledir. Düzen veya hiyerarşi yok. Bunun yerine birbirimize saygı duyarız." diyor Nam Do Il. Ve ekliyor, "Materyalizm yüzünden tüm dünya kafayı yemiş. İnsanlar, para etse her şeyi satacak hale gelmiş, onurları ve kişilikleri de dahil. Ama yine de, bunun böyle olmadığı bir yer olmalı." Bence de, bunun böyle olmadığı bir yer olmalı. Doldam öyle bir yer.

Doldam demişken... Ben de taşınayım oraya ya. Bina ayrı güzel, etraftaki doğa ayrı güzel. Yaşıyorsunuz bu hayatı valla. Doktorlar'daki hastane de şehrin dışındaydı ama bu başka ahahahahshs Şaka maka, If You Wish Upon Me'deki bakım evi midir hastane midir ona da çok yükselmiştim, buna da öyle oldu şimdi. Nasıl yerlerde yaşıyorsunuz siz ya, seneye tayin istiyorum, göreceksiniz siz.


Dünya bir yana, bu dizinin Go Away Go Away şarkısı bir yana. Aynı Goblin'in Stay With Me'si gibi Punch ve Chanyeol'ün seslendirdiği şarkı, dinlediğim ilk anda beni büyülemişti. Hala üstüne ost bilmem, tanımam. Ne zaman dinlesem aynı hissederim. Diziden önce tanışmıştım şarkıyla, youtube sayesinde. Artık ne zaman dinlesem, Woo Jin aklıma geliyor, gözlerim doluyor.
Baekhyun-My Love
GUMMY-Your Day
Chanyeol&Punch-Go Away Go Away
HEIZE-That's All
Yang Da Il-Love
MAMAMOO-The Person I Miss More
Monday Kiz-You Don't Know
Chung Ha-My Love

Sonuç olarak Dr Romantic 2, bence Kore'nin en iyi medikal dizilerinden birisi. Ekibiyle, Kim Sabu'suyla, vakalarıyla ve hayata dair tüm dersleriyle benim için çok özel bir yerde. En kısa zamanda üçüncü sezonu da izleyip yorumlamak niyetindeyim. Medikal dizilerden hoşlanıyorsanız bence Dr Romantic 2 şans verebileceğiniz en iyi dizi. Herkese iyi seyirler!








"Başkalarının istediği cevapları aramayı bırak. Senin istediğin cevap ne? Hayatta her zaman cevapları bulamazsın. Ama ne aradığını bilirsen hayatla baş etmek daha kolay olur."


"Hayat her gün yeni bir maceraya atılmaktır. İsteseniz de istemeseniz de. Her gün ortaya çıkan gerçeklerle yüzleşmektir. Hayatımızın her anında doğru cevabı bulamayız. Ama Doktor Kim hep şunu der. 'Asla ne için ve ne uğruna yaşadığımızı sormayı bırakmayın. O soruyu sormayı bıraktığınız an romantizmimiz de sona erer.' "


23 Ağustos 2023 Çarşamba

Dizi Yorumu: King The Land


Merhabalar herkese! Keyifler nasıl, umarım herkes iyi ve sağlıklıdır. Bugün buraya geldim çünkü Junho ve Yoona'nın hit dizisi King The Land hakkında konuşacaklarımız var!

King The Land aslında biraz da hayranların kazıya kazıya aldıkları bir dizi oldu. 2021 yılının Aralık ayında, MBC Gayo Daejejeon'da Junho ve Yoona'nın "Senorita" cover'ı yapmasıyla başladı her şey. Camilo Cabello'nun hit şarkısını söylemediler tabi, sadece dans ettiler ama oradaki kimyaları yetti millete. Bu ikili bir dizi çeksin diye isyan etti tabi herkes, King The Land o coşkunun bir yansıması. Ben performansı görmedim, bilmiyorum diyenler için buraya bırakalım hemen.
 
İkilinin kimyası o kadar iyi, o kadar uyumlular ki dizi hala yayınlanırken bir de sevgili dedikodusu çıktı haklarında. Tarafların ışık hızıyla yalanlaması ilişkinin doğru olma ihtimalini bir hayli düşürse de Allah'tan ümit kesilmez ahahahah 

Dizi hakkında şöyle spoilersız, genel bir yorum yapmam gerekirse Business Proposal, Why Secretary Kim tarzı dizileri severek izlediyseniz, bunu da seversiniz. O dizileri sevmeyip, ikinci bölümden kapattıysanız muhtemelen bunu da sevmezsiniz. Ama havalar sıcak, insan bazen beynini hiç kullanmadan saracak şeyler izlemek istiyor ya, King The Land iyi bir seçim olabilir. Bence bir-iki bölümünü izleyip bir şans verebilir herkes. Dizi güzel, eğlenceli ama söylemek gerekiyor ki, diziyi konusu değil, mevzubahis "Senorita" performansıyla aralarındaki uyumu arşa çıkaran Junho ve Yoona ikilisi taşıdı. Hatta daha çok Junho'nun mimikleri ahahaha Çünkü senaryo klasik. Kötülemek için söylemiyorum, sadece... Klasik yani.

King The Land
Yönetmen: Im Hyun Wook
Senarist: Choi Rom
Yayıncı: JTBC
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 17 Haziran-6 Ağustos 2023

İki yıllık bir üniversiteden mezun olan Cheon Sarang (Im Yoona) annesiyle anılarının bulunduğu ve onun için değerli olan King Hotel'in stajyer mülakatlarına girer. Çok ümidi olmasa da mülakattaki hal ve tavırlarıyla oradakileri etkiler ve bir aylık bir stajyer olarak işe alınır. Bir aylık olarak girse de azimle çalışması ve her zaman işini iyi yapması önce spor salonundan lobiye alınarak kadrolu çalışan olmasını, daha sonra ise iki sene üst üste "En İyi Yetenek" seçilmesini sağlar. İşinde bu kadar iyi olması, King Grup başkanının işe "Baş Müdür" olarak başlayan oğlu Gu Won (Lee Junho)'un üstlendiği etkinliklerde onunla beraber çalışmasını gerektirmeye başlar. İkisi beraber çalıştıkça birbirlerine karşı geliştirdikleri olumsuz ön yargılar kırılmaya başlar.

-attention. spoiler zone.-

Gu Won (Lee Junho)

Junho benim için Just Between Lovers'ın Gang Doo'su olarak kalacak her zaman ya. Bakınca bile hala diziden sahneler geliyor aklıma. Junho, idol oyuncu imajını aşan üç beş idolden biri benim için. Siwan gibi, Kyungsoo gibi, yolun başında olsa da çok yükseleceğini bir bakışta anlayabileceğimiz Rowoon gibi.
Gu Won, kdrama starter pack olan bir erkek. Klasik, zengindir ama hayatta bir amacı yoktur, anneden gelen bir travması vardır -bu hiç sekmez-, hiç kimseden hoşlanmaz, kabadır, kibirlidir vs vs. Bu liste böyle uzar gider. Bir de bunlar, aşık olduktan sonra çok "Oha" hareketler yaparlar. Helikopterle Sarang'ı kurtarmak dahildi evet, siz sormadan ben söyleyeyim.
Gu Won, King Grup'un küçük oğlu. Şirret bir ablası var ama ablasıyla anneleri ayrı, Gu Won babasının ikinci eşinden olan oğlu. Annesi daha bu küçücükken ortadan kayboluyor. Gu Won yurt dışında yaşıyor, şirkete geliyor, ama sonrasında tekrar İngiltere'ye gidip eğitimine devam ediyor. Ta ki yıllardır aradığı annesinden bir ipucu bulana kadar. O zaman tekrar Kore'ye dönüyor ve şirkette "Baş müdür" olarak işe başlıyor.
Şirkette gözü yok, doğru düzgün hiçbir şeyde gözü yok, saf! Ekarte et ablanı al her şeyi işte. Buna vermişler otelin VVVVIP konuklarının ağırlandığı King The Land'i, oynuyor kendi kendine. En sonunda şükür biraz akıllandı da aldı oteli.
Efenim bu yüreğinden yaralı oğlumuz, Sarang'la hoş olmayan biçimde yanlış anlamalar silsilesiyle karşılaşıyor ve enemies to lovers, aşık oluyorlar ama ne sevmek. Gerçek bir Sarang enayisi oluyor. 
Şirketi bir organizasyondan ziyade, içinde insanların olduğu canlı bir oluşum olarak görme fikri iyiydi. Biz çalışanlarımıza ne kadar iyi imkanlar sunarsak, onlar da bize en iyi şekilde hizmet eder diyordu ve bu gerçekten çok doğru bir mantık. Bir insan çalışma şartlarının insanca olmadığı bir yerde elinden gelenin en iyisini yapmak istese bile buna ne kadar devam edebilir ki? Bu yönden takdir ettim, bu çocuk King Otel'i klas yapar. En son zincir olacaklardı zaten, olur yani.
İyi bir oğlumuzdu, Sarang'ın kısmetiymiş. O güzel takımların içine giydiği o renkli gömlekleri bir yerlerde yakmasını önererek yazıma devam ediyorum.

Cheon Sarang (Im Yoona)

Şimdi yalan söyleyemeyeceğim, Yoona benim çok ölüp bittiğim birisi değil. Bence idol makyajıyla daha iyi görünüyor, aktris makyajıyla çok sıradan geliyor yüzü, yıllardır Korelilerin Yoona'da gördüğünü ben de görmeye çalıştım ama yok yani göremedim. Yine de onu Love Rain'de de izlemiş birisi olarak, oyunculuğunun üstüne koyduğunu ve izlemenin keyifli olduğunu düşünüyorum. Ses tonu çok güzel ve bence ses tonu da oyuncuların izlenilebilirliğini büyük ölçüde etkileyen bir etmen. Sonuç olarak aktris Yoona'nın büyük bir fanı olmasam da, ortalama üstü bir oyuncu olduğunu kabul ediyorum.
Ama maalesef Cheon Sarang da starter pack olmaktan kaçamayan bir karakter. Kalender ve çalışkan orta halli kız takımının bir üyesi olan Sarang, King Otel'e geçici olarak stajyer olarak girse de tabi ki sıkı çalışmasıyla (bu da hiç sekmez) önce kalıcı eleman olarak lobiye, oradan da iki sene "En İyi Yetenek" olarak seçilmesinin de referansıyla VVIP katı King The Land'e geçiyor.
Sarang hakkında çok farklı olarak söyleyeceğim pek bir şey yok. Azimli, çalışkan ve parlak bir karakter. Arkadaşlarına karşı nazik, birlikte çalıştığı insanlara da öyle. Yine de ben bazen fazla nazikliğin kendini ezdirmekle karıştırıldığını düşünüyorum. Hakkını aramazsan üstüne basarlar. Herkes güler yüzden anlamaz. O yüzden sana her koşulda laf sokan insana gülümsemezsin. Sarang'ın en sevmediğim yönü buydu benim açıkçası. Müşteriyi hariç tutuyorum, çünkü genelde otel yönetimi de bunu bekler. Otelde müşteri ne kadar kaba olursa olsun senin sakin kalman istenir. Ama o lobideki Mi So muydu adı, her neyse, o kadın benim sinirimi bozdu durduk yere. Ama Sarang'ın hakkını teslim edeceğim bir iki yer var. Bunlardan birincisi gerçekten çok olgun bir karakter olarak yazılması. Hiçbir zaman kendi kafasında kurup, konuşmaktan ya da yüzleşmekten kaçarak Gu Won'a tavır yapmadı. her zaman iletişimde kalarak çözdü, eğer bir sorun varsa. Bu bizim kdrama başrollerinde çok görmediğimiz özelliklerdendir. Genelde anlamadan dinlemeden, burunlarının dikine gider, olayı uzatıır da uzatırlar.
İkinci olarak da gerçekten pratik zekalıydı. Gu Won'la beraber çalışan otobüsüne atladıklarında ya da Ji Hoo'nun odaya dalıp ikisini gördüğünde olayı hemen harika biçimde toplaması hepimizden artı puan aldı. Yürü be Sarang!

Oh Pyeong Hwa (Go Won Hee)

2012'den beri Asiana Airlines'ın modeli olduğu için midir bilmem, Go Won Hee son iki dizisinde de hostesti. Bundan önce Love To Hate You'da da hostesti. Go Won Hee benim dizilerde izlemeyi çok sevdiğim bir yüz, enerjisi çok yüksek.
Oh Pyeong Hwa, Sarang'ın hem yakın arkadaşı, hem ev arkadaşı. Yalnızca kdramalarda yaşayabilecekleri bir evde oturuyorlar. Yani Seul'de kiraların durumunu bilmesek inanıcaz he, bunlar da. Neyse efendim. Bu kız da King Grup'a ait, King Air'da hosteslik yapıyor. Bunun bütün yaşıtları torpili bulmuş, kabin amiri olmuş. Bu yavrum kalmış. Sebebi de -spoi bakın, yaramazlar- eski sevgilisinin bu kıza şaka olsun diye evlilik formu doldurtup sonra bu formu kaydettirmesi. Ama maalesef ne hikmetse evlilik kaydını tek kişinin beyanıyla yapan memur, bu kız ağlaya ağlaya gelip evlilik kaydını iptal ettirmek isteyince tek kişi olduğu için kabul etmiyor. Yani evlilik kaydını iptal ettiremediği için boşanmak zorunda kalıyor ve resmi olarak boşanmış bir kadın olduğu için kabin amiri olması çok zor. Ay yani, dandik bir havayolu şirketinin de kaprisine bak, kadınların önünü tıkayabilmek için kasmış da kasmışlar.
O yüzden bu kız yaşıtları hatta ondan sonra gelenler bile kabin amiri olurken düz hostes olarak oradan oraya uçup duruyor, zavallım. Ay ama bu üçlünün Gu Won'la beraber saunada ürün satmak için girdikleri haller neydi ya ahahahaha Muhteşem bir ekipti.
Sonuç olarak Pyeong Hwa benim en sevdiğim karakterlerden birisi oldu. Kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyebilecek kadar kalender ve cesur olması bence takdire şayandı. Durumu zordu ama hiç sızlanmıyordu boş yere. Kendim en küçük zorlukta bile dünyam yıkılmış gibi davranıp veryansın ettiğim için böyle insanlara çok özeniyorum ahahahah

Kang Da Eul (Kim Ga Eun)

Daha önce Because This Is My First Life'ın Yang Horang'ı olarak izlediğim Kim Ga Eun, benim ilk görüşte sevdiğim oyunculardan. Çok cıvıl cıvıl, inanılmaz mood maker, oyunculuğu da epey iyi.
Kang Da Eul, diğer ikilinin arkadaşı, hatta bir evi ve çocuğu yokmuşçasına onlarla yaşıyordu baya baya ahahaahaha Haklı da bir yandan. O kocaya ve aileye tahammül etmek çok zor. O zargana kocasını boşamasını çok istedim ama olmadı maalesef. Sen çok iyisin Da Eul'ım ama kocan da adam çıkmadı...
Da Eul'da King Grup'a ait King Dağıtım'da çalışıyor. Bir mağazaları var ama anladığım kadarıyla duty free benzeri bir şey mi, tam da çözemedim. Ama en çok ürün satan mağaza oluyordu her seferinde. Çok da profesyonel bir kadın valla iş yerinde, çalışanları falan tatlı sert çok güzel idare ediyordu. Sevdiğim bir karakter oldu. Sonlarda kocasını da çok güzel cezalandırdı ahshahaha

No Sang Shik (An Se Ha)

Dizinin gerçek kahramanı, adam gibi adamı, çilekeşi ve gülen yüzü. No Sang Shik tesadüf eseri Gu Won'la tanışan ve sonra bu tanışıklıkları arkadaşlığa ve sekreterliğe evrilen bir karakterimiz. Gu Won'a sürekli taktik verip bir an önce harekete geçmesi için tembihliyor. Bu olmasa Gu Won'un işi zordu yani. Dizi boyunca en çok güldüğüm karakter de bu adam oldu. Mimiklerini, herkesle hemen samimi oluvermesini, Gu Won'u kızdırıp en sonunda kendini yastıkla kovalatmasını ve hazırcevaplığını izlemeye bayıldım. Gu Won'un şeytan ablası Gu Hwa Ran'a asla pabuç bırakmadığı için de ayrıca alnından öpüyorum, gerçek kahramanlar pelerin takmaz No Sang Shik, bunu sakın unutma.

Lee Ro Woon (Kim Jae Won)

Bebek suratlı, dizinin balı Ro Woon. Ya sen nasıl bir çocuksun? King Air'in parlak çocuğu Ro Woon, Pyeong Hwa'mıza çok yanık. Bir gözü bir kulağı sürekli üstünde. Birisi kıza bir şey yapsa kabus gibi çökecek üstüne, hazırda bekliyor. Pyeong Hwa da bu bebişe çok umut vermemeye çalışıyor. Gönlü olmadığından da değil de, başımda çok dert var bir de aşk meşk boş işler diye düşünüyor kendince. Ro Woon açık sözlü ve atik bir çocuk. Pyeong Hwa ona sorunca, açık açık hoşlandığını söylüyor. Bununla ilgili bir aksiyon beklemediğini ve tek taraflı olduğunu belirtiyor Pyeong Hwa'ya. Yani duygu benim duygum, karşılık vermeyeceksen de beni engelleme diyor. Genç yaşına rağmen çok cesur olduğu ve kararlılığı için kendisini tebrik ediyorum. Pyeong Hwa'yla olan ilişkisini izlemek çok keyifliydi. Daha fazla ekran süresi alabilselerdi daha bile iyi olurdu.

Genel Yorumum

Dizide Sevmediğim Noktalar
Yapıcı bir eleştiri olarak, dizinin karakter olarak çok eski klişeleri kullandığını söyleyebilirim. Zaten yukarıda da konuştuk ama, açalım biraz. Kendi adıma yazın böyle hafif romcomları izlemeyi seviyorum ama artık karakterler böyle yazılmıyor. Başroller paket olarak gelmiş resmen. Bir adet akademik hayatta çok iyi olmayan ama azmiyle hayatta kalan dürüst, iyi kalpli, "sunshine" kızımız; bir adet de yanına yaklaşılmayan, robot gibi yaşayan, çocukluktan getirdiği bir travması olan çok zengin ve yakışıklı şirket veliahtı bir oğlumuz var. Bu oğlan da hep ne hikmetse kızla beraber içindeki iyiliği keşfeder ve herkese iyi davranmaya başlar falan filan. Yani Gu Won'a benzer beş karakter say deseniz, anında sayar üstüne bir de on beş daha sayarım, sürüsüne bereket bunlar. Yani tamam hoşumuzagidiyor izlemek, ama eh be kardeşim, yeter. Derinlikli karakterler yazmak çok mu zor, bunlar klasik kdrama paketi zaten.

Senaryonun çok bir numarası yoktu şimdi bunu açıkça söyleyelim burada. Ama sorun çok klişe olması falan da değildi, hikaye bir ara hiçbir yere gitmedi. Annemle izlemeseydik belki bırakmış olabilirdim o ara dönemde. Dizide bir sürü şey oluyordu ama hiçbir şey de olmuyordu, hiçbir şey ne değişiyor ne gelişiyordu. Çok alakasız olaylar sakız gibi uzadı da uzadı. Mesela Won'un kim olduğu veya Won'la çıktıkları neden Sarang'ın arkadaşlarından devlet sırrı gibi saklandı? Hadi kimliğini saklasınlar, çünkü kim olduğunu öğrendiklerinde kızların girdikleri halleri gördük, hak verdim. Ama ilişkiyi niye saklıyorsunuz manyaklar, Tayland tatili zehir oluyordu size neredeyse. Bu tür olaylar beni koparıyor nedense, bilmiyorum, böyle döngüleri çok izledik diye herhalde.

Gu Won'un o sinsi yılan ablasına habire "Benden korkma.", "biz aileyiz.", "Senden bir şey almaya çalışmıyorum." falan demesi bana minimal bir sinir krizi geçirtti. Yav sen deli misin, al ne var ne yoksa, senin de hakkın onlar. Bir ara şirketle ilgili o kadar HİÇBİR ŞEY yapmıyordu ki, Sarang daha hızlı yükseliyordu bundan, valla kariyer basamaklarını takır tukur çıkıyordu kız. Bir ara dede bütün her şeyi Sarang'a bırakcak, ablasıyla ikisi de mall gibi kalacak sandım -ki çok eğlenirdim-. King Grup'un en önemli etkinliği olan 100. Yıl etkinliğini vermişler buna, Tayland'a gidiyo paşamdaki rahatlığa bak! O kadar hazırlık ne ara yapıldı inanın hiç bilmiyorum. Öyle yani, kimse o ablanın saçını başını yolmadan dizi bitti, o yüzden biraz üzgünüm.
Ya ayrıca, o ablanın aptal düşmanlığı kimeydi? Bu çocuk senin ananı mı öldürdü, babanı kör kuyularda mı bıraktı bu nefret bu kin ne? Neymiş çok mutlularmış, annesi babası Won çok eğleniyorlarmış. Sen de aralarına katıldın da, Won'un annesi kışt mı dedi kıskanç nankör? Bir de hiçbir şey olmamış gibi son bölümde düğüne geldi, yüzsüz. Ne yani, iyi mi oldu bu kadın şimdi, biz de yedik. Ben bu Won'un ablasına çok kinliyim valla, iki bölümde unutamadım kimse kusura bakmasın. Çocuk biz aileyiz dedikçe, sen kimsin falan diyordu.


Dizide Sevdiğim Noktalar
Şimdi Sarang çok klişe yazılmış bir karakter olabilir ama çok zeki olduğunu kabul etmemiz gerekir, yukarı da söyledim. Aynı zamanda diziyi saçma sapan yanlış anlamalar, kısır krizler, sonsuz tripler ve iletişimsizliklerle boğmamışlar. Bu açıdan oldukça temiz bir iş olmuş. Sarang dediğim gibi çok olgun bir karakter. En ufak krizde partnerini suçlayıp kaçan bir karakter değil, bunun yerine krizleri ilişkide olduğu insana güvenerek aşmaya çalışıyor ve böyle bir karakteri izlemek çok keyifliydi. Gu Won desen zaten tescilli Sarang enayisi ahahahsha. Sarang ilişki yaşadığı insanın kim olduğunun farkında ama aralarında bir uçurum olduğunu düşünmüyor. Eşit olduklarını düşünüyor ve bu ilişkinin yürüyebileceğine inanıyor. Bence bu da takdire şayandı. Ayrı dünyaların insanıyız kafasına girseydi kaç ayrılık izlerdik kim bilir. Gu Won da da zaten bir zenginim kasıntılığı yok, adam rahat. Ablası gelip elinden oteli alsa, çıkarken kapıyı kapat da Sarang üşümesin der. Enayi çünkü, biliyorum.

Karakterlerin ve konunun çok klişe olduğunu söylemekle birlikte dizi bana çok nostaljik hissettirdi. Eski kdramaların tadını verdi bazı noktalarda. Kdramaların olmazsa olmazı olan bin yıl çalışsak da kirasını veremeyeceğimiz o karakteristik ev, kızların birlikte yaşaması ve arkadaşlıkları, aynı eski kdramalardaki gibi envai çeşit yemek yemeleri ya da gece atıştırmaları, hayatı romantize eden ve işini gerçekten seven bir başrol falan bunlar genelde yeni kdramalarda çok vurgu yapılmayan noktalar. Ama en çok kızların arkadaşlıklarına bittim. Her olayı coşkuyla kutlamaları, beraber saunaya gitmeleri, gece kulüplerinde takılıp eğer gidemezlerse ortamı eve getirmeleri falan çok güldürdü beni. Tatlılardı yani.



Benim kafayı toplayacak ortamlar.
Yan karakterleri ve onların hayatlarını da sevdim. Pyeong Hwa ve bebiş Ro Woon dizide ana karakterle başa baş heyecanlandığım bir hikayeye sahipti. Pyeong Hwa'nın hikayesi de iyi kurgulanmıştı. Da Eul'a da zargana kocasına yaptıklarından dolayı tebriklerimi iletmekten başka bir şey diyemesem de en azından adamın ailesinin en sonunda gelinlerinin kıymetini anlamalarına sevindim. O adamı başka kim çekerdi zaten?

Kavga gürültü patırtı olmadan misss gibi romantik sahneler izledik. Won'un Sarang'a yemek yaptığı sahne ve sonra o ikonik yangın alarmlarının çalıştığı sahne, evde beraber yemek yaptıkları sahne, Tayland'daki gezilerinin tüm anları, orada burada ufak tefek flörtleşmeleri (mesela otobüs durağındaki sahne), Sarang'ın açtığı otele sürekli evinin yan odası gibi gelip giden Won'un her işe koşması falan böyle izlerken tebessüm yaratan sahnelerdendi bence.


OST listesi güzeldi ama bence hit olabilecek bir parça yoktu. Belki biraz Dive. Çok biraz o da.
Gaho-Yellow Light
Lim Kim-Confess To You
Jung Seung Hwan-I Will Reach You
Kim Woo Jin-Dive
Punch-Keep Me Busy
Hynn-You Are My
Jeong Sewoon-Fall in Love
MINSEO-Is It Love
KyoungSeo-Everyday With You

Sonuç olarak King The Land bir romantik komediden beklenen her şeyi -bolca romantik sahneler, eğlenceli arkadaş grubu, ütopik derecede yakışıklı, zengin ve düşünceli baş karakter vb.- verebilecek bir drama. Hayatın anlamını romantik komedilerde aramanın alemi yok. İzleyelim, hoşça vakit geçirelim ve ekranı kapatırken yüzümüzde tatlış bir tebessüm kalsın diye yapılan yapımlar bunlar, kasmaya gerek yok. Bu feel-good dizisi olarak size tavsiyem olsun o zaman, yalnız bir diğer tavsiyem, Gu Won gibi erkeklerin varlığına inanmayalım kızlar. Üzülüyoruz sonra!
İzleyecek herkese, iyi seyirler.







Sincabımın güzelliğine bakar mısınız bir kere...











Şeker komasına girdim.



Şapşal yaa ahashahhsha











"Bir restoran ne kadar ünlü olursa olsun hoşuna gitmediyse bir anlamı yoktur. Otel kimin umurunda? Dünyaya bir kez geliyoruz. Gerçekten yapmak istediğin şeyi yapmalısın. Diğer insanları umursama ve tereddüt etme. İstediğin her şeyi yap. Doğru yol bu değilse başka yoldan gidebilirsin. Uçurumdan düşersen tekrar tırmanabilirsin. Tamam mı?"