17 Mayıs 2025 Cumartesi

Dizi Yorumu: A Poem A Day


Çok huzurlu olduğunuz bir yerde, elinizde bir fincan sıcak çayla, yumuşacık bir iple ördüğünüz bir örgüyle oturduğunuzu hayal edin. Ettiniz mi? İşte bu dizi bana tam olarak böyle hissettirdi.

Geçen sömestr dönüşü tamamen tesadüfen bu dizinin önüme çıkmasıyla konusuna bir göz attım. Ben bu diziyi daha önce de izlemeye niyetlenmiştim. Ama hakkındaki yorumlar biraz gözümü korkutmuştu. Bu sefer dedim ki bence ben bu diziyi severim. Hem böyle içinde şiirdir, kitaptır geçen dizileri çok severim, ayrı bir hoşuma gider. Aynı zamanda da dizinin genelde medikal dramalarda çok odaklanılmayan sağlık personelleri olan fizyoterapistler ve radyologları konu alması da beni heyecanlandırdı. Ve işte bugün buradayız.

Diziyi kimler sever peki? Üzülerek söylüyorum ki benim önerip sevdiğim slice of life türünde dizileri sevenler izler ancak diğerlerine sıkıcı gelebilir. Oldukça durağan sayılabilecek, gerçek hayat temposunda, büyük olayların ve entrikaların olmadığı bir hikaye A Poem A Day. İnsanı mutlu eden türden bir romantik komedi arıyorsanız bu dizi muhtemelen sizi tatmin etmeyecektir, benden söylemesi. Ben önerimi yapayım da, vay efendim Pırıltı, sen bize izle dedin demeyin.

A Poem A Day/You Who Forgot Poetry
Yönetmen: Han Sang Jae
Senarist: Myung Soo Hyun, Baek Sun Woo, Choi Bo Rim
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 26 Mart-15 Mayıs 2018

Dizinin konusunu uzun uzun anlatmaya gerek yok aslında. Aynı hastanede görev yapan fizyoterapistlerin ve radyologların yaşamı, günlük hayatı ve gündemlerini konu alan bir dizi A Poem A Day. Hikayenin baş karakteri Woo Bo Young, şiir yazmak ve edebiyat okumak isterken daha fazla iş istihdamı olduğu için fizyoterapist olmak zorunda kalıyor. Ve hayatında yaşadığı çoğu zorluğu da o çok sevdiği şiirlerle atlatıyor.

-spoiler zone-

Woo Bo Young (Lee Yu Bi)

Lee Yu Bi'yi ilk kez Nice Guy'da Maru'nun kardeşi Choco rolüyle izlemiştik. Sonra başka bir projesini izleme fırsatım olmadı. Kendisi celebrity bir aileye mensup. Annesi, çoğumuzun Saraydaki Mücevher'de Leydi Choi olarak izlediği Kyeon Mi Ri, küçük kardeşi Lee Da In ise kendisi gibi bir aktris olmanın yanı sıra ünlü aktör Lee Seung Gi ile evli.
İşin magazinsel kısmını da böyle geçtiğimize göre, Lee Yu Bi'nin canlandırdığı Woo Bo Young bir hastanede fizyoterapist olarak çalışıyor ama kadrolu olma fırsatı bulamamış bir sözleşmeli çalışan. Eğer kadrolu kontenjanı açılmazsa sözleşmesi bitince işten çıkmak ve başka bir hastaneye geçmek zorunda. Zaten bu kıza felek bir kere vurmuş. Ta yıllar önce ailesinin bozulan maddi durumu yüzünden bir an önce para kazanmak için hayali olan edebiyat fakültesi yerine, iş bulma şansının yüksek olduğu fizyoterapi bölümünü tercih etmiş. Sonrası ise hep hüsran. En Güler Yüzlü Çalışan seçildi, bu sayede kadrolu olur diye düşünülürken bir sözleşmeli En Güler Yüzlü Çalışan olamaz diye başka birini seçtiler, şef işten ayrılırken kendi kadrosuna Bo Young'u tavsiye edecekti, işten ayrılamadı, televizyon programına çıkacaktı, sözleşmeli diye çıkartmadılar, ayy daha neler neler. Yazarken şiştim, neler yaşadın Bo Young'um.
Hemencik ağlayıveren, başkasının derdini kendi derdi sayıp üzülen bir insan Bo Young. Hatta sırf bu yüzden Min Ho kelime oyunu yaparak ona ağlak Bo Young anlamına gelen ulbo-young (ulbo, ağlak demek) şeklinde bir isim takmıştı. Kıdemli çalışanlar ona iş yıkıyorlar, sesi çıkmıyor, stajyerler onu sayıp da söylediklerini yapmıyorlar yine çizgisini bozmuyor ve tüm bunların arasında işini öyle güzel yapıyor, hastalarını öyle güzel tedavi ediyor ki. İşte Bo Young böyle nazik bir insan olduğu için tam da kendisi gibi şiirlerle teselli buluyor. Bir derdi olunca şiirlere sığınıyor.
Bo Young izlerken sevmenin çok kolay olduğu bir karakter. Tek sıkıntısı bir insandan hoşlandığında onları korkutacak ve itecek kadar verici ve fedakar olması. Biliyorsunuz erkeklerin köşe bucak kaçtığı kadınlar genelde çok verici olurlar, iyilik de yaramıyor ki. Hele üniversitede Min Ho'ya yaptıkları? Neyse ki Jae Wook'tan hoşlanırken o kadar da abartmadı.
Bo Young'u çok sevdim ya. Böyle nazik ve içe dönük karakterlerle kolayca empati yapabiliyorum. Bence Bo Young'un en takdire şayan özelliği de işini çok iyi yapmasıydı. Evet hayali bu değil, isteği bu değil belki ama hani bir düstur var ya, 'Ne yaparsan yap, en iyi şekilde yap.' diye. İşte Bo Young tam da öyle yapıyor. Severek ve şevkle yapıyor. İşini böyle yapan insanlar olunca da her şey cidden çok fark ediyor.

Bazen hepimiz böyleyiz kızlar ahahahah Yalan mı?

Ye Jae Wook (Lee Jun Hyuk)

Lee Jun Hyuk'u daha önce hiçbir yerde izlememiş olmam benim açımdan çok ama çok büyük bir kayıp... En kısa zamanda radarıma alacağım kendisini.
Ye Jae Wook burada 'sling terapisi' alanında uzman olan bir fizyoterapist. Yurtdışında falan eğitim görmüş, alanında baya iyi, adı bilinen de biri.
Sinsun Hastanesi'ne ilk geldiğinde oldukça soğuk ve mesafeli bir imaj çiziyor ki öyle bir karakter zaten. Herkesle belli bir yakınlıkta olmaya dikkat eden, ne olursa olsun saygı ifadeleri kullanmadan konuşmayan ve iş arkadaşlığını belli sınırlar içinde tutmaya çalışan bir adam. Aslında klasik bir kdrama erkeği yani. Hatta aşık olduktan sonra tam bir sevgi topuna dönüşmesi bile çok tanıdık ahshahah Ay ama seviyoruz napalım, izliyoruz ayıla bayıla şu karakterleri de ahahaha
Jae Wook gerçekten de aşık olduktan sonra çok tatlış bir insana dönüştü. Hele o ilişkisi olduğunu çaktırmadığını düşündüğü anlar?? Alnına yazsaydın be adam, daha az anlaşılırdı. O anlarda tam bir ballı lokma tatlısıydı işte. O hallerini bir on bölüm daha izlerdim olsaydı. Karakter olarak çok bir falsosunu da görmedik bence çoğu yönden bir ideal erkekti. Baştan Bo Young'u nazikçe reddetmesi bile hislerinden emin olmadığı içindi ki keşke her erkek şunu yapsa da önce lovebombing sonra ghosting yaşamasak. Ye Jae Wook'un gönül yarası da şuradan, hemen bir spoi sıkıştıralım araya. Eski hastanesindeki kız arkadaşı, oğlumuzu rakibi olan bir doktorla aldatmış. TABİ Kİ pişman olmuş ama son pişmanlık ne yarar? Öyle yani, yaralı kuşumuz bu yüzden de temkinliydi biraz.
Shin Min Ho'nun "Sen onu reddettiğinde Bo Young'un ne kadar acı çektiğini biliyor musun?" çıkışına karşılık, "Biliyorum ama bunu söyleyen sen olmamalısın." cevabı... Ders kitaplarına girsin isterim. Sen hayırdır Shin Min Ho, üniversitede kızı yerin dibine sokmamış gibi???
Yani sonuç olarak Ye Jae Wook baya baya ideal erkekti, sevelim, koruyalım. Böyle bir adam varken Shin Min Ho destekleyen seyircilere de teessüflerimi bildiriyorum ayrıca!

Shin Min Ho (Jang Dong Yoon)

Geldi bizim arıza. Jang Dong Yoon yüzüne, kaşına, gözüne hasta olduğum bir eleman olabilir, onu çok seviyor da olabilirim ama bu ne rezil bir karakterdir yav? Yani bu oğlana Daily Dose of Sunshine'da da ikinci erkek rolü vermişlerdi, o rol Shin Min Ho'yu tanısa sağlam bir döverdi öyle söyleyeyim. Böyle bir gevşeklik yok.
Şimdi bu babadan zengin Min Ho, haytalık ve serserilik peşinde. Üniversitede de ortak arkadaşları sayesinde Bo Young'la tanışıyor sonra geçmiş olsun. İki güler yüz iki flörtöz tavırla kıza işlerini yaptırmış oluyor. Evet hepimiz tanıyoruz, var bu oğlanlar maalesef. Tabi Bo Young, bu flörtöz tavırları yanlış anlayıp yeşil ışık olarak yorumlayınca gidip bu Min Ho bebesine açılıyor ve reddediliyor ama tabi korkunç bir tavırla. Ama sonra kız başkasına açılınca değerli oluyor. Bazı şeylerin zamanlaması çok önemli Min Ho efendi, hadi başka kapıya. O barda bulduğu Bo Young yan sanayiyle devam etsin hayatına ahahahah
Diziyi izlerken yorumlarda inanamayacağım kadar çok Shin Min Ho destekçisi gördüm ve bu beni şaşırttı. Ah kızlar, bizim şu bitmeyen yakışıklı ama şerefsiz erkek sevdamız ahahahah Min Ho iyi bir arkadaş ama kötü bir sevgili olurdu muhtemelen. Çok bencil ve sorumsuz olmasının yanında başkalarının hislerini önemsemeyen ve daha büyümesi gereken bir çocuk. Karakter olarak zaten gerçekten problemli ama asıl red flag kısmı şu ki, hisleri yokken Bo Young'u rezil eden, aşağılayan birisi olması ama kız başkasından hoşlandığı anda 'oyuncağı'nı elinden almışlar gibi seviyorum, hoşlanıyorum kafasına girmesi. Hiçbir zaman gerçek değildi hisleri bence, sadece hep onun kalacak sandığı bir ilginin başkasına kaymasıydı sorun. Zaten 14. bölümde de Jae Wook ve Bo Young'un çıktığını öğrendikten sonra ne kadar çirkinleşebileceğini gördükten sonra anlamışsınızdır Min Ho'nun kumaşını. Benim sevgilimin bana hediye ettiği bilekliği göle fırlatacak var ya, görün kavgayı, nefret ettim o sahnede Min Ho'dan, ağzıyla kuş tutsa olmazdı ondan sonra. Yani kızlar, belli ki Bo Young'a itiraf etmek isterken yaptığı iki tatlı harekete kanmışsınız ama bu işin sonu ghosting olurdu ben size söyleyeyim. Biz bu filmi daha önce izledik. Ha bizimkiler Shin Min Ho değildi de Ali'ydi Veli'ydi yani. İsimler değişir, erkekler değil. Bunu sakın unutmayın ahahahaha


Min Ho'nun yanında, solda duran eleman da Nam Woo. Bu da ayrı bir dünya ahahahah Ailesi 10 yıl önce iflas etmeden önce Min Ho'nun ailesinin servetini bile ikiye katlarlarmış. İflas ettikleri gece alacaklılardan kaçarken tek bir orijinal lacoste tişörtünü alabilmiş. Onun da timsahı düştü düşecek, tüm dizi timsahla geçti, ay düştü, yok düşmedi, derdi bizi gerdi ahahahaha Bir de durup durup şöyle söz giriyordu, "10 sene önce ailem iflas etmeden önce..." ahahahahs

Bir de unutmadan şunu söylemek gerek ki, Min Ho karakteri çok bencil, nankör, sorumsuz bi bebenin tekiydi yalan yok ama ben böyle yazılmasını da sevdim aslında. Bir kere ikinci karakter sendromu yaşatmadı bize, yakışıklı ama karakter olarak rezil bir lavuktu, kız onu seçsin isteyen aklıselim bir birey olmaması gerek ahahahaa İkinci olarak da birinci erkek ve ikinci erkek arasındaki çizgilerin net olması hoşuma gitti. Taban tabana zıt iki karakterlerdi. Birisi soğuk, mesafeli, net çizgileri olan, olgun ve güvenilir bir adamdı. Diğeri ise ciddi durumları bile dalgaya alan, çocuksu, kırıcı ve bencil bir karakterdi. Gece ve gündüz kadar farklı olmaları benim gözümde Ye Jae Wook'u daha bir parlattı. Gri bir karakter sayılabilecek Nam Woo bile Min Ho'dan daha iyiydi, o kadar söyleyeyim ahahahah

Min Ho destekçisi ekibin bir kısmı da bir yanlış anlaşılma sonucu başrolü Min Ho sandıkları için o taraftalardı ki o da ayrı bir mevzu ashahahasha

En göz önünde olan karakterlerimiz bunlardı ama hastane ekibi de dizide epey görünen bir ekipti. Hepsi dengeli yer almıştı bence, sıkıcı sahneleri yoktu hiçbirinin.

Genel Yorumum

Eleştirebileceğim iki şey var sadece. Biri final olarak biraz zayıf kaldığını düşünüyorum dizinin. Kötü bir final falan değildi de mesela Jae Wook ve Bo Young'un ilişkisinin iş arkadaşları tarafından öğrenilmesinin keyifli olacağını düşünüyorum. Ya da mesela şu ikili birbirine "seonsaengnim" diye hitap etmeyi bir bırakabilseydi keşke. Ama onun dışında çok büyük olayların ve bitişleri olmadığı bir final olmasını sevdim. Öyle hayatın içinden bir diziydi ki, kitap ya da film sonları gibi her şeyin tamamlandığı bir hikaye görseydik o gerçekçilik kaybolurdu. Dizi bitti ama onlar ertesi gün kalkıp işlerine gitmeye devam ettiler sanki. Bana bu hissi verdi.

Bir de Min Ho'nun Bo Young'a açılmaya karar verdiği bölümlerde dizi biraz vites düşürdü sanki. Yorumlarda da bundan bahsetmiş genelde insanlar. Oralarda bir durağanlaştı işte. Allahtan Bo Young bacımızın aklı karışmadı başından itibaren ama Min Ho'nun o tavırlarla da karışsa şaşardım, ne tatsız bir lavuk oldu o bölümlerde ya. Kıza yapmadığı kalmamış hala diyor ki "Senden hoşlanıyorum." İlkokulda bizim de saçımızı çekerlerdi Min Ho, bir de onu dene istersen.

Başka da eleştireceğim bir şey olmadığı için sevdiğim yönlere geçebiliriz hemen.
Beni bu diziye bağlayan, keyifle izlememi ve bu kadar sevmemi sağlayan en büyük nedeni hikayesi ve bağlı olduğu temaydı sanırım. Güzel evlerin, renkli hayatların, iyimser karakterlerin ve mükemmel aşkların olduğu dizileri çok seviyoruz, bizi teselli ediyor. Ama aslında hayat tam olarak bu dizideki insanların yaşadığı gibi. Hayal kırıklıklarımız, yaşama çabamız, gelecek kaygımız, anlık başarılarımız var. Hepimiz gülüyor, ağlıyor, bir şekilde teselli buluyoruz. Burada bu insanların olması, şiirle teselli bulan baş karakterlerin resmedilmesi benim için çok keyifliydi. Kendimi onlara yakın hissetmek bir yana, şiirle ya da başka bir şeyle umut bulan ve yaşamaya devam etmeye çalışan karakterleri izlemek bana bir tür güç verdi. Çünkü bu savaşları hepimiz, her gün veriyoruz.

Dizinin baz konu olarak her bölüm en az bir şiir etrafında şekillenmesini de sevdim. Şiir çevrildiğinde en çok anlam kaybeden edebi tür ve muhtemelen ana dilimiz Korece olsaydı şiirlerden daha çok etkilenirdik ama benim bu haliyle bile -edebi bir dille çevrilmemiş hali- çok sevdiğim ve beğendiğim şiirler oldu. İlk bölümün de adı olan "Sarsıldığında Açan Çiçekler" Woo Bo Young'u çok güzel temsil ediyordu mesela. Ben zaten kitapları konu alan dizileri çok severim. Hatta diziden bir iki kitap önerisi de kaparsam benden mutlusu olmaz. Ama maalesef Asya edebiyatı bizim ülkemizde yeni yeni gelişiyor. Her kitabın çevirisini bulmak biraz zor. Overthink saatim gelmiş, konuyu dağıttım yine. Öyle işte. Hatta şiirler dizideki olaylarla öyle uyumluydu ki, önce şiirleri mi buldular da ona göre konuyu yazdılar yoksa senaryoyu yazıp uygun şiir mi buldular diye biraz düşündüm. Ayrıca dizide Bo Young'un Jae Wook'a gönderdiği şiirler ve Jae Wook'un onlarla ilgili yorumları çok tatlıydı. Hani böyle flörtünle mesajlaşırsın da o heyecan parmak uçlarına kadar yayılır ya, o hissi geçti bana Bo Young'un. Birbirlerine şiir göndermeleri çok şirindi. Gerçi Bo Young'un aşk anlayışı bu anlaşılan ama kıymetini bilen var, bilmeyen var işte. Ye Jae Wook, bambaşka bir mevzusun.

Çift olarak Bo Young ve Jae Wook bana aşırı tatlı geldi. Aralarında bariz bir yaş farkı olmasından kaynaklı Jae Wook oldukça introvert ve ağırbaşlıyken Bo Young oldukça uçarı ve heyecanlı. O yüzden o kadar tatlı bir çift olmuşlar ki. Yan yanayken ilk bölümlerdeki kimyaları bile o kadar tatlıydı ki sonraki hallerini merak etmeye başladım. Çok sağlıklı bir ilişkiye sahip olacakları başından beri öyle belliydi ki, izlemelere doyamadım. Kiraz ağaçlarının çiçek açtığı sokaklarda yürüdükleri o date etkinliklerini kıskanmadım mı diyeyim, kıskandık valla.

Diziye yöneltilen en büyük eleştirilerden birisi sıkıcı oluşuydu. Öyle demişlerdi yani. Ama ben dizinin o havasını o kadar sevdim ki. Evet dizide sürükleyici herhangi bir unsur yok o yüzden oturup arka arkaya beş bölüm izleyebileceğiniz türden bir dizi değil. Ama ben özellikle de uzun ve yorucu bir iş gününden sonra evde sıcacık bir kupa bitki çayımı alıp bir bölüm izlemeyi o kadar sevdim ki. Çünkü yukarıda da dediğim gibi, bizim yaşadıklarımızla aynı şeyler anlatılıyor. Tüm çalışma hayatının zorluğu, bu zorluklara rağmen işini yapmaya, yaşamaya çalışan o insanlar, karmakarışık duygular, heyecanlar, sevinçle karışık hüzün... Her gün bir bölüm izlemek düzenli aldığım bir ilaca dönüştü resmen, o kadar rahatlıyordum ki. Ya bir de biz artık bu slice of life işinin kurdu olduk, beni sıkacak slice of life dizi daha anasının karnından doğmadı, böyle biline.

Dizinin en iyi yaptığı şey insan tahlilleri, çizdiği portreler. İlk bölümlerde herkes çok yüzeysel geliyor. Bencil, tembel, pısırık vb. etiketler yapıştırmak kolay geliyor karakterlere. Sevmiyorsunuz ya da kızıyorsunuz mesela. Sonra bir an geliyor, kısa bir an onun hayatına tanıklık ettiğimizde onun yaşadıklarını da görüyoruz. Ailesi kadar başarılı olmadığı için onlar tarafından ayrık otu gibi görünen biri, evde hem karısını hem annesini barındıran ve bunun yanında eve daha çok para getirmek zorunda olan biri, eskiden çok zengin olan ailesi battığı için tek şansı üniversiteyi bitirmesini sağlayan stajı iyi bir puanla tamamlamak olan biri ve en başta da başrol Woo Bo Young'un yaşadıkları. Hepsi çok farklı ve farklı yönlerden zor hayatlar yaşıyorlar. Evet yaşadıklarımız yaptıklarımıza bahane olamaz hiçbir zaman ama yine de dizinin olayların perde arkasını böyle güzel kurgulaması bana en sevdiğim sözlerden birini hatırlattı. "Nazik olun çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor." Her hayatın yokuşları ve ritmi farklı. Herkes başka başka savaşlar veriyor. Bazen olaylara böyle bakıp karşımızdakini yargılamamak bile çok daha nazik bir seçim bence.

Belki üstteki maddeyle benzer olacak ama dizinin başında fizyoterapi ekibi birbirinin üstüne iş yıkan, kıdemlilerin gücünü kötüye kullandığı, kimsenin birbirini çok önemsemediği bir ekip gibiydi. Ama sonra öyle olmadıklarını gördük yavaş yavaş. Özellikle son bölümde Bo Young'un kadro haberini kutladıkları sahnede o "ekip" ruhunu dibine kadar verdiler. Ben karakterlerin birden değiştiğini düşünmüyorum. Bence başlarda bilerek daha farklı bir durum ortaya koydular ve sonradan asıl ekip ruhunu ortaya çıkardılar. Bunu izlemek de keyifliydi açıkçası, ben sevdim.

Ye Jae Wook'un eski sevgilisini, çiftimiz sevgili olduktan sonra "ortalığı karıştıran karakter" kontenjanından kesin bir yerlerde ortaya çıkarırlar diye düşünmüştüm ki beni yanılttılar çok şükür. Gerçi o kontenjanı Min Ho gayet doldurmuştu zaten de senaristlerin en sevdiği şeydir bir yerden hortlayıp gelen pişman olmuş ex biliyorsunuz. O yüzden bunun olmamasına sevindim. Zaten Ye Jae Wook geçmişine sünger çekip gelmişti, adam gibi adamlarda bugün.

Ya bir de enteresan bir şekilde ben bu dizide eski kdramaların tadını aldım. Tamam zaten çok yeni bir kdrama değil, 2018'de yayınlanmış. Ama sanki 2014 kdraması izliyormuşum gibi hissettirdi. Başrol kadın karaktere verdikleri o iyiliksever imaj, erkek karakterinin çizgileri ve yazılış şekli, yan karakterler ve hatta komedi unsurları bile öyle nostaljikti ki. Bu duyguyla diziye daha da bir bağlandım sanki, öyle özlemişim ki o yıllarda izlediğim dizileri, o yılları.


OST listesini çok sevdim. Dinlerken aynı dizi gibi içinizi sıcacık yapan, sanki bir bahar akşamı çok hoşlandığınız biriyle yürüyüş yapıyormuş gibi hissettiren bir havası var. O yüzden tüm parçaları uzun süre dinleyeceğim gibi duruyor, çok sevdim. Stella Jang'ın Youth These Days'i, Lee Chansub'un Falling'i, içimi kıpır kıpır yapan Chamsom'un I Think I Like You'su ve Air ManGirl'ün To Me'si favorim olmakla birlikte tüm listeden razıyım. Song Ha Ye'nin A Poem for Poetry'si de uzaklara daldırır, ciğer yakar, tavsiyedir.
Stella Jang-Youth These Days
O.WHEN-Feeling
Coffee Boy-Because It's You
406 Project-Your Wind Blows
Lee Changsub-Falling
Choi Nakta-You're Really Pretty
Monogram-That Person
Sugarbowl-I Love You Girl
Migyo-Erasing You
Chamsom-I Think I Like You
Air ManGirl-To Me
Song Ha Ye-A Poem for Poetry
Ulala Session-Running Through Time
Red Chair-You Are Also Beautiful
Kim Sung Ri-Words Said To Me
Coda Bridge-Stay With You
Hansalchae-Tingling

Kiraz çiçekleriyle dolu bahar sokaklarıyla, huzur veren şiirleriyle, izlemesi çok keyifli olan karakterleriyle ve tam olarak elimde bir fincan sıcak çay tutuyormuş hissiyatı veren o atmosferiyle bitince çok büyük bir boşluğa düştüğüm ve özlediğim bir drama oldu A Poem A Day. Her kitleye hitap eder mi ya da herkes benim kadar sever mi bilmiyorum çünkü hayatın içinden olması sebebiyle daha durağan bir havaya sahip. Ama bana resmen bu yoğunluk içinde bir nefes aldırdı. Tavsiyem bir iki bölümüne şans vermeniz. Seven ve izleyen herkesi bekliyorum. İyi seyirler!




Min Ho'nun nadir de olsa hayırlara vesile olduğu bir sahne ahahahaha











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder