12 Temmuz 2025 Cumartesi

Dizi Yorumu: Mystic Pop-up Bar


Merhabalar merhabalar! Bugün blogumuza Mystic Pop-up Bar'ı getirdim. Konuşacağız, tartışacağız.
Herkes hazırsa, başlayalım.

Daha önceden de söylemiştim, bilen bilir. Ben genelde fantastik konulara sahip kdramaları izlemeyi seviyorum. Nispeten yeni oldukları bir alan olsa da bence bir süredir bu işi güzelce kotarıyorlar. Aynı zamanda Kore tarihi, efsaneleri ve Kore mitolojisi genelde olağanüstü ögelerle bezeli olduğu için fantastik konularla çok iyi uyum sağlıyor. Sanırım o yüzden, Mystic Pop-up Bar benim çok sevdiğim bir yapım oldu.

Dizi konu itibariyle hem Hotel Del Luna'yı hem de The Uncanny Counter'ı andırıyor. Ruhlar, kötü ruhlar, onların başka bedenleri ele geçirmesi gibi yönlerde efektler The Uncanny Counter'la aynı resmen. Diğer yönlerden de Hotel Del Luna'yı anımsattı, özellikle de ağacın konu alındığı yerler. 

Bence Mystic Pop-up Bar herkesin severek eğleneceği bir yapım. Her bölümde ele alınan ilginç olaylar ve bunları çözülme şeklinin yanında arka planda da işlenen ve birbirine bağlanan bir ana hikaye olay örgüsünü keyifle takip ettiriyor. İşin içindeki mistik ve fantastik ögeler de cabası.

Mystic Pop Up Bar/Ssanggab Cart Bar
Yönetmen: Jeon Chang Geun
Senarist: Bae Hye Soo (orijinal webcomic yazarı), Ha Yoon A
Yayıncı: JTBC
Bölüm Sayısı: 12 Bölüm
Yayın Tarihleri: 20 Mayıs-25 Haziran 2020

Ssanggab adında bir bar, daha doğrusu bir çadır bar var ve bu çadır bar sadece geceleri ortaya çıkıyor. Burayı işleten Wol Ju, gizemli bir içkiyle gelen insanların ve dünyadan ayrılamayan ruhların rüyalarına girerek kinlerini çözüyor. Geçmişte yaptığı bir hata yüzünden 100.000 ruhun kinini çözme cezasına çarptırılmış olan Wol Ju, ona tanınan sürenin sonuna gelmiştir ancak çok yol alamamıştır. O sırada gizemli bir yeteneği olan Han Kang Bae'yi takımlarına katılmaya ikna etmeye çalışırlar. Dizi, Bae Hye Soo'nun Twin Tops Bar isimli eserinden uyarlandı.

Şimdi bu çadır bar mantığı pek bizde yok ama her kdramada bir kez gördüğümüz, çadır şeklinde, dört tarafı muşambalarla kaplı, plastik masalarda soju içtikleri mekanlar var ya kar kış yağmur çamur demeden, hah işte o mekanlar çadır bar diye geçiyor. Değişik bir kültür, Aralık ayında bunlardan birinde oturmak ister miydim, şüpheli.

spoispoispoi

Wol Ju (Hwang Jung Eum)

Wol Ju, Wol Ju... Wol Ju kafasına koyduğu şeyi elde etmek için her şeyi yapabilecek gözü pek bir karakter. Bir şeyi kafasına koyduysa, kendini mahvetmek de olsa işin ucunda, yapıyor onu. Ama yine de tüm bu özellikleriyle sevdiğim bir karakterdi. Zaten çok çekmiş, hayatın sillesini yemiş, bir de biz yargılamayalım.
Kendisi Joseon döneminde yaşayan bir şamanın kızı. Aynı şifacılık onda da var. Sarayın göz bebeği veliaht prensin hasta olması ama tıbben iyileşememesiyle kraliçe oğlu için Wol Ju'yu çağırıyor, hani bizim üstümüzde nazar mı var gibisinden. Wol Ju da yapmaları gerekenleri söylüyor ve koma halindeki prensin elini tutup rüyalarına girerek iyileştiriyor. Prens uyanınca hop, aşık olmuş Wol Ju'ya ama bu ilişkiyi onaylamıyorlar tabi ki. Annesi öldürülen Wol Ju, hamile olduğunu bilmeden kendini yüce ağaca asarak lanetleniyor. Bebeğinin ruhunu kurtarmak için de tam 100.000 kişinin kinini çözümlemesi gerek. Bunu da işlettiği çadır bara gelen müşterilere sihirli bir içki verip onların uzun bir uykuya dalmasını sağlayarak yapıyor.
Bence Wol Ju aslında umursamaz görünüşünün altında çok yürekli bir kadın. Sanki sadece istekleri için yaşıyor gibi görünse ve etrafındakilere sık sık çıkışsa da aslında onları içten içe çok önemsiyor. Kadın bebeğinin ruhu kurtulsun diye insanlardan nefret etmesine rağmen böyle bir işi kabul ediyor, dahası var mı? Sonuç olarak Wol Ju çok zor şeyler yaşamış biri, dinliyoruz ama yargılamıyoruz. Oki?

Guibanjang (Choi Won Young)

Bu adamın ismini de bir öğrenemedik. Guibanjang aşağı Guibanjang yukarı... Şimdi size şok olmalık bir bilgi. Ben oldum da ondan söylüyorum. Kill Me Heal Me'de Dohyun'un gözlüklü uzun saçlı sekreteri vardı ya. Aha bu adam.
Bu adam öbür dünyada dedektifken Wol Ju'nun yanına vermişler bunu (niye hatırlamıyorum, kendi istemiş galiba) ama niye istemiş bakın spoi vermek üzereyim sonra ben bilmem vay efendim neden demeyin, bu adam veliaht prensin reenkarnasyonu. Zavallı adam hep Wol Ju tarafından azarlandı etti ama hep katlandı. Helal olsun ama bu kadar sevdiği bir insanın yanında yıllarca gıkı çıkmadan kalması çok zor ya, empati bile yapamıyorum yani o kadar söyleyeyim.
Wol Ju'yla o kadar olaydan sonra kaç yüz yıl geçti yine buluştular yani o çocuk sizi sevse yazardı kızlar, bakın seven neler yapıyo ahahahaha
Herkese lazım bir abiydi bu da ya. Hem sempatik hem yakışıklı. Dosta güven düşmana korku. Sevdik ne yalan söyleyelim. Wol Ju ablamızla mutluluklar.

Han Kang Bae (Yook Sung Jae)

Kariyerine BTOB üyesi Sungjae olarak başlayıp aktör olarak devam ettiği bu yolda kendisini sadece burada izleyebildim. Ben Seo In Guk, Cha Hak Yeon ve Sungjae'yi çok benzetiyorum itiraf bu arada ahahahaha Eskiden çok benzetmiyordum ama dizide izledikçe özellikle Seo In Guk'la çok benzettim.
Şimdi çok deli dehşet spoi verecem okumasaydınız napim ahahahhaha Bu Han Kang Bae, Wol Ju'nun karnında ölen bebeğinin reenkarnasyonu. Tabi başta bunu bilmiyorlar ama bu çocuğun artık görüsü mü diyelim altıncı hissi mi üçüncü gözü mü neyiyse bir şey çok açık. Birisine temas ettiği an insanlar ona dertlerini patır patır dökülmeye başlıyorlar. Anlatıyorlar da anlatıyorlar. Han Kang Bae de yılmış bu durumdan, date mate hak getire tabi bu halde. Wol Ju tesadüfen bu özelliğe tanık olunca düşünüyor Kang Bae müşterilerin derdini öğrenirse daha çabuk çözerler. O yüzden Kang Bae'ye diyor ki "Bana yardım edersen bu özelliğini yok edebilirim. Ama bana yardım ettiğin süre boyunca görün daha da artabilir hayalet mayalet Allah ne verdiyse hepsini görürsün, okey?" Kang Bae baştan yapmak istemiyor ama sonra çaresiz kabul ediyor, sonradan da Wol Ju ve Guibangjang'la gönül bağı kuruyor. Kan çekiyor tabi biri anası biri babası ahahahahah Sonra efendim tabi olaylarr olaylar.
Ama bunun manitası Kang Yeo Rin'le olan olayları çok tatlıydı ahahhahah

Genel Yorumum

Sevmediğimiz şeylerden bir başlayalım.

Dizide ufak tefek mantık hataları vardı. Mesela bir iki bölüm önce birisinin hafızası tam silinmeden dünyaya döndü, o kadar olay oldu da Shin Ji Hye kraliçenin reenkarnasyonu iken neden kraliçenin hatıralarını hala anımsıyor? Bunu bir türlü mantığıma oturtamadım. Ama işte fantastik dizilerde illa oluyor böyle bir iki şey.

Dizinin ortalarına doğru bir yerde tempoyu epey düşürdüler. Oralar hariç başı ve sonu çok keyifli bir yapımdı. Ben oralarda bir ara verdim mesela ve diziyi sevdiğim ve yarım bırakmak istemediğim için kendimi biraz zorladım bitirmek için. O kopukluk olmasa daha heyecanlı bir iş olabilirmiş. 

Bir de o çocukluk kastını çok aramışlar mı ya? Hadi Wol Joo neyse, Sieun'ı görmek hoşuma gittiği için sesimi çıkarmıyorum da, sizce o tilki suratlı  prensle Guibanjang'ın alakası var mı? 


Sevdiğimiz şeylere gelelim şimdi.

Yani daha önce de söyledim, yukarıda da söyledim. Ben bu adamların fantastik dizi anlayışlarını seviyorum. İşin içine kendi mitolojilerini katıyorlar ki bu konuda cidden övgüye değerler çok güzel korumuşlar değerlerini. Gumiho olsun, Goblin olsun, Kore mitolojisinin dört hayvanı falan yine bu dizideki o ağaç, adını unuttuğum o taş falan yani bizim de ülke olarak çok sağlam bir mitolojimiz var, sadece memleketim Ege'den neler neler çıkar ama işte biz zaten bugüne dek hangi kültürel değerimize sahip çıkabilmişiz ki... Yunanistan'ın yıllardır ekmeğini yemeye doymadığı İlyada'nın yazarı İzmirli Homeros. Fıkra bu kadar. Neyse. O yüzden böyle hem tarihsel kanallarından beslendikleri hem de genel olarak evrenlerini güzel kurdukları için seviyorum bu tarz kdramaları. Mystic Pop-up Bar da türünün içinde iyilerinden biri olmuş bence.

Çekimlerdeki efektler ve montajlar baya iyiydi. Ölümsüz ağacın o alev alev halleri, Guibangjang'ın kullandığı o silahtaki efektler, genel görüntü teknikleri falan başarılıydı.

Böyle dizilerde hayata dair verilen mesajlar çok hoşuma gidiyor. Herkesin hayatı zor, herkesin yüreğinde sakladığı başka başka yaralar ve iz bırakan olaylar var. Wol Ju'nun bunları çözümlemesi, her vakanın içinde yüreğe dokunan bir yan oluşu, izlemeyi benim için daha dokunaklı bir hale getirdi. En çok kalp hastalığı olan yazar ve oğlunu yıllar sonra bulan kadının hikayesi içimi burkmuştu. Şunu da defterime yazmışım; "Herkesin canını yakan bir yarası vardır. Gizlediğin yarayı göstermek istediğin an, aynı yaraya sahip birini bulursun. 'Biliyorum. Senin gibi acı çekiyorum. Yanımda ağlayabilirsin.' Ona gerçek benliğini gösterdiğinde, o da aynısını yaptığında, birbirinizi tanırsınız."

Belki biraz klişeydi, tahmin edilebilirdi falan ama Guibanjang, Wol Ju ve Kang Bae'nin hayatlarının eninde sonunda birbirine bağlanmasını izlemek de çok hoşuma gitti. Tam olarak bir ailelermiş aslında anne baba çocuk olarak ahahahahsh. Ne bileyim hoştu bence. Hikaye tamamlanmış gibi hissettirdi.

Final bölümü inanılmaz iyiydi bence, her sahnesiyle hem de. Kang Bae'nin rüyasında gördüğü sıradan bir aile oldukları o küçücük an, gerçekte Kang Bae uyurken Wol Ju'nun onun yanağını okşaması, Guibangjang'ın Wol Ju'yu korumak için onun önüne geçtiği an ve Wol Ju'nun ağlarken ona ilk defa onu sevdiğini söylemesi, Kang Bae'nin Wol Ju'yu bırakmamak için ağlarken "Gitme anne." demesi... Bu sahnelerin her biri içimde ayrı bir yara açtı resmen. En güzeli de hiçbir şeyin havada kalmaması ve Wol Ju ile Guibanjang'ın yine canlılar dünyasında çadır barı işletmeye devam etmeleriydi. Keşke Kang Bae ile olan hayatlarını daha çok izleyebilseydik.

Genelde fantastik dizilerin çoğundaki o yarım kalmışlık yoktu. Yani evet ufak tefek mantık hataları vardı ama "Eee şimdi ne olacak yani?" dediğimiz havada kalan bir durum olmadı. Olması gereken her şey final bölümünde oldu, bitti, yaşandı. Bir de üstüne çözümlenmesini gördük. Olayın içine reenkarnedir, ikinci hayattır odur budur karıştırmadıkları için de ayrıca mutlu ve huzurluyum.


OST listesini de bırakalım şöyle meraklısına. Keyifli parçalar vardı. Benim favorim Dive oldu.

Jung Jin Woo-Dive
Yook Sung Jae-Love Resembles Memories
BEN-I'll Be
Jo Hyun Ah(Urban Zakapa)-When We Were Together
DMEANOR-I'll Take You To Tomorrow

Sonuç olarak fantastik dizilerle aranız iyiyse bence aralarda dinlenmek için, yemek yerken, kafanızı dinlendirmek için keyifli bir seçim Mystic Pop-up Bar. Oradan buradan bir izleyeceğinin hoşlanabileceği bir sürü farklı kanaldan beslendiği ve mini olaylara odaklandığı için sıkılmayacağınızı düşünüyorum. Ben sevdim, izlemeyi düşünenlere tavsiyedir.









Şu ortam şu an çok iyi gelirdi.


Bu sahnenin grafikleri çok iyiydi mesela






Şu sahneler...




Bu sahneler de üzdü biraz...

1 Haziran 2025 Pazar

Dizi Yorumu: The Potato Lab


Merhaba! Umarım herkes iyidir. Bir aradan sonra tekrar buradayım. Bugün yine geleneğimiz olduğu üzere kdrama konuşacağız burada. Herkes çayını, kahvesini, bir tabak meyvesini yanına aldıysa, başlayalım o halde.

Annemle ben bir araya gelince muhakkak bir Kore dizisi izleriz. Yaz tatili, sömestr, hiç şaşmaz. O yüzden o bir haftalığına çalıştığım yere gelince dedim ki güncel sayılabilecek The Potato Lab var, izleyelim bakalım. 

Bunlar When Life Gives You Tangerines ile beraber yayınlandı biliyorsunuz. Timeline ile beraber izledim ben de o diziyi. Dramını kaldırabilecek havada olmadığımdan bunu izleyelim dedim. Zaten twitterda da hep "Mandalinalı dizinin dramı yorduysa, patatesliyi izleyin." falan muhabbetleri dönüyordu. Manava döndü ortalık.

Diziyi herkes izleyebilir. Tam olarak komedisi bol bir kdrama. Tabi zaten aşağıda da konuşacağız bunu ama romantizm anlamında bana biraz yetersiz geldi. Öyle Kore dizilerinde hep alıştığımız yürek eriten türden sahneler yok bence. Yok eğer aradığınız şey sağlam bir komediyse, doğru yerdesiniz!

The Potato Lab/Potato Research Institute
Yönetmen: Kang Il Soo
Senarist: Kim Ho Soo
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 12 Bölüm
Yayın Tarihleri: 1 Mart-6 Nisan 2025

Dizimizin konusu şu. Başrolümüz Kim Mi Kyung, Kore'nin baya kırsal bir kasabasında bir gıda şirketine bağlı olan Patates Araştırma Enstitüsü'nde çalışan bir araştırmacı. Diziyi izlerken patatese atfedilen öneme şok olacaksınız zaten, adamlar araştırma enstitüsü kurmuş, daha ne olsun. Sonra gıda şirketi satılıyor ve Wonhan adında başka bir gıda şirketi satın alıyor şirketlerini. Yeni şirket ise bu enstitü ile ne yapsak, kapatsak mı küçültsek mi kararını vermek için oraya üst düzey çalışanlarından So Baek Ho'yu (Kim Tae Oh) görevlendiriyorlar. Sonrası malum. So Baek Ho enstitüyü derlemeye toplamaya, biraz küçültmeye, bütçeyi azaltmaya çalışırken Mi Kyung ile yolları kesişiyor.

Yine harrika anlattığıma göre, biraz daha inceleyelim. Yönetmen Kang Il Soo'nun da Kim Ho Soo'nun da pek bilinen bir romantik komedisi yok. Dizinin romantizm ayağının eksik olası bu şekilde açıklanabilir. Ayrıca yönetmen ve senaristin daha önce Rookie Historian Goo Hae Ryung ve Solomon's Perjury dizilerinde beraber çalıştığını ekleyelim.

e o zaman dans, spoiler.-

Kim Mi Kyung (Lee Sun Bin)

Kendisini daha önce hiç izlememiştim ama güzelliğine hayran kaldık. Keşke daha da güzel giydirilseydi ahahahaha Song Hye Kyo'yu andırdı biraz bize.
Kim Mi Kyung'umuz yıllar önce Wonhan'daki işinden çıkıp (acaba?) dağların arasındaki bu kasabaya kaçmış ve bulduğu her işe başvurmuş. Normal bir plaza çalışanıyken daha önce hiç çalışmadığı bir alana atılmış. Ama çok da sevmiş bu alanı, kendi serası bile var, iş yerinde her isteneni yapıyor. Çok da çalışkan bir kız. Ama inanılmaz troll. Kardeşi konuk evi işletiyor, orada kardeşi, yazar olan çocukluk arkadaşı ve kendisi beraber yaşıyorlar. Allah o çocuğa sabır versin bu iki deliden az çekmedi ahahaha
Kim Mi Kyung iyi hoştu da güldürü öğesinin artırılması adına karakterinin fazla ciddiyetsiz yazıldığını düşündüm. Flashback sahnelerde gördüğümüz kadarıyla Park Ki Se'yleyken öyle değilmiş. Gayet yerindeymiş. Sanki terkedilince delirdi kız, niye böyle bir değişim yaşatmışlar anlamadım. Her şeyi bu kadar dalgaya alan, bir derinliği olmayan bir karakterle bir yere kadar bağ kurabiliyor insan. Son bölümlerde yine neyse de ortalara kadar o kadar havaiydi ki durumu endişeyle izledik ahahahah

So Baek Ho (Kang Tae Oh)

Önce Run On'da izlemiştim, sonra Extraordinary Attorney Woo'da unutulmaz repliğiyle "Hayal kırıklığına uğradım..." reis olarak ulusun sevgilisi oldu ahahahaha Askerden döndükten sonra kendisini daha kallavi bir romcomda izlemek ister miydim isterdim ama sağlık olsun artık, ne diyelim.
So Baek Ho şirkette yüksek pozisyonda bir yönetici. Şirketleri patates enstitüsünün şirketini alınca adam haklı olarak merak ediyor bir ordu adam kırsalda napıyor diye. Şimdi biz bizeyiz onlar da hem iş yapıyor gibi hem de yapmıyor gibi anlayamadım yani ahahahaah O da anlayamamış olacak ki baya uzun sürüyor süreç. Şirketteki kıdemlisi bunu kıskandığından diyor ki sen azıcık takıl orada biraz küçülmeye falan git, bütçe azalsın. Bu da kızın kardeşinin konuk evine yerleşiyor. Geçici olarak orada yaşamaya, enstitüye gidip gelmeye başlıyor.
Soğuk bir adam, çok mantık ve akılcı. En belirgin özelliği de dengesizliği bence. Mi Kyung'un da kafasını yaktı bir öyle bir böyle. Kız zaten mental açıdan sağlam değildi hahahaah bir de bu üstüne tuz biber ekti. İlişkilerinin en büyük krizi yıllar önce Mi Kyung'un Wonhan'dan ayrılmasında payı ve bizzat katkısı bulunmasından kaynaklandı. Mantıklı bir krizdi, en azından sudan bir sebepten ayrılmadılar. Çok da uzatmadılar durumu, güzel sonuca bağladılar yani. Önceki hit dizisindeki "Hayal kırıklığına uğradım." repliğinin kullanılması da tatlı bir göndermeydi.

Park Ki Se (Lee Hak Joo)

Çok tanıdık gelmesine ve oldukça ünlü bir oyuncu olmasına rağmen kendisini sadece Be Melodramatic'de izlediğim Lee Hak Joo, orada kızlardan birinin işe yaramaz kocasını oynuyordu.
Burada da en az oradaki kadar tıynetsiz ve meymenetsiz bir karakter olan Park Ki Se'yi canlandırdı.
Park Ki Se kızın eski sevgilisi. Bir zamanlar aynı şirkette çalışıyorlarmış ancak kendisi yurtdışına gidip orada şirket başkanının kızıyla tanışınca orada işler kopmuş. Sahip olabileceği şeyleri fark edince kızı aldatıyor, yetmiyor başkanın kızıyla evlenme kararı alıyor ve kıza bunu bir türlü söylemiyor. En kötüsü ise şirket başkanın kızıyla evlendiği ve hatrı sayılır bir yere sahip olacağı için dedikodu çıkmasın diye Mi Kyung'u apar topar işten çıkarıyorlar. Daha doğrusu işten çıkarmıyorlar da mobbing üstüne mobbingle kızı ayrılmaya zorluyorlar yanlış hatırlamıyorsam. Kıza olayları anlatırken de düğün davetiyesini veriyor???? Ömürlük travma bıraktınız tebrikler. Kız ilk bölümlerde diyordu ya "Her doğum günümde ölmesi için dilek diliyorum." diye ahahahaha Abi haketmişsin sanki biraz ya.
Yalnız niye finalde herkes tarafından affedildi ve arkadaşça yaklaşıldı bu adama onu pek anlamadım. Aldatmayacak kadar kişilikli ve en azından uzun süredir ilişkide olduğu kadına düzgün bir açıklama yapacak kadar cesur olmalıydı ama ikisini de beceremeyen bir adama fazla bile tevazu gösterildi. Geçelim, gerek yok.


Daha önce King The Land'de izlediğimiz Kim Ga Eun kızın en yakın arkadaşı Lee Ong Joo karakterini canlandırırken, benim Shooting Stars'dan hatırladığım oğlumuz Shin Hyun Seung, kızın erkek kardeşi Kim Hwan Kyung rolünde.
İkisi için de çok söyleyeceğim bir şey yok o yüzden aradan çıkaralım böyle dedim. Ong Joo bir yazar, şehvetli aşk manhwaları okumakla geçiyor hayatı. Bu kız niye kırsala taşınmış orayı pek aydınlatmadılar. Kim Mi Kyung'dan daha delisi varsa aha bu tam olarak oydu.
Oğlumuz ise pansiyonu asıl işleten kişi bir de kafe var pansiyonda ama kardan çok zarar ettiğine yemin edebilirim. Bu oğlan sessiz sakin, bu iki delinin elinde oyuncak olmuş. Ong Joo'ya yıllardır platonikmiş ama kız bunu pek ciddiye almamış. Sonra değere binince bir ilişkiye başladılar da bunların duygusu da bana geçti mi, pek sanmıyorum ya. Sanki böyle uzun süredir beraber yaşamaktan ve etrafta başka hiç genç insan olmadığı için hislerini aşkla karıştırıyorlarmış gibi geldi bana. Hadi Hwan Kyung bayadır seviyormuş o okey de, Ong Joo için öyle geldi yani bilmiyorum.
Ama seyir zevki olarak izlemek eğlenceliydi bence bu ekibi. Özellikle ilk bölümde Mi Kyung eve geldiği anda bunların role play çok keyifli sahneler izleyeceğimizin habercisi gibiydi, sevdim yani. Sıkmadılar.


Bunlar da meşhur Potato Lab ekibi. Hepsi ayrı ayrı eğlenceliydi bence, sıkmadılar, yormadılar. Hem çok çalışıp hem de bütün gün yatıyormuş havası vermeleri de ilginçti ahahahah Ama gerçekten çalıştıkları yer manzara olarak efsaneydi ben de çalışmak istedim orada o ayrı. Kızlar görüyorsunuz nasip Bağdat'ta da olsa geliyor. Kız gitmiş dağların arasında patates dikiyo, nasip ayağına yakışıklı, 1.90 zengin bir CEO getiriyor. Hayat böyle, olmadı diye üzülmeyin ahahahahahah

Genel Yorumum

Şimdi biraz da yorumlayalım bakalım.
Öncelikle beğenmediğim, sevdiğim noktalardan başlayalım.

Diziyi romantik komedi kategorisi içinde değerlendirdiğimizde bir sağlama yapacak olursak komedi kısmı evet çok iyi, ama romantik kısmı o kadar da beklediğim duygu geçişini vermedi bana. Yani yıllardır izleriz, yüreğimizi eriten ne sahneler çıktı bu sektörden, hiçbirini göremedim ben. Bunun sebebi biraz da komedi elinin daha yükseltilmiş olması. Evet komik, özellikle ilk bölümlerde karnım ağrıyana kadar güldüm ama romantizm tarafında aklımda çok kalan bir kısım olmadı. Bunun senaryoyla alakası var çünkü Lee Sun Bin ve Kang Tae Oh yan yana alev ateş bir çift olmuşlar. Duyguyu geçiremedilerse bunun suçunu onlarda değil de senaryoda aramak daha mantıklı geldi bana. Gördüğümüz az biraz sahnede ne kadar sevimli olduklarını fark etmişizdir zaten.

Komedi eli çok yüksek demiştik. Bunu yapmak için de karakterlerin köşelerini çok keskinleştirmişler bence. Mi Kyung ve Ong Joo her kafasına eseni yapan, başına buyruk karakterlerdi mesela ama bunu o kadar keskin çizmişler ki bir yerden sonra ne yapsalar "Delidir, ne yapsa yeridir." diyerek kabulleniyorsunuz. Tamam evet komikler, ama karakterle bağ kuramıyorsun, çok uçlar çünkü. Yine Baek Ho mesela, benim için onu başta buz gibi soğuk olup aşık olduktan sonra yumuşayan yüzlerce baş karakterden ayıracak hiçbir çizgisi yok, akılda kalıcı değil. Karakterler çok yüzeysel kalmış yani derinleştirilmemişler. Deli kadın, soğuk kdrama erkeği, çılgın yakın kız arkadaş, ona yıllardır gizliden platonik aşık olacak yaşça küçük efendi erkek, haaah işte kadro tamam deyip birleştirilmişler gibi. Kang Tae Oh ve Lee Sun Bin'in efsane çekimi harcanmış gibi biraz. Çok yakışmışlar ve daha derinleştirilmiş bir senaryoda neler izlerdik düşününce üzülüyorum. Benim Kang Tae Oh'u şöyle kalp eriten, kallavi bir romantik komedide izleme isteğim zerre eksilmedi mesela, dişimin kovuğunu doldurmadı derler ya, öyle şu an ahahahash

Yani bir komedi dizisi olarak değerlendirirsek çok iyi ama romcom olarak potansiyeli harcanmış bir yapım diyebilir miyiz, evet diyebiliriz.

Şimdi de sevdiklerim yey!

Beni bir süredir takip edenler bilirler ki kırsala kaçma trope>>> her şey. Ben bu temaya bayyılırım ve bu tarz dizileri ayrı bir severek izlerim. Bunda da Mi Kyung'un taşındığı yerin güzelliği takdire değerdi, yemyeşil bir köy ya içim açıldı izlerken. Gidip benim de yerleşesim geldi. Hatta Mi Kyung'un Seul'den ilk kaçtığı zamanı da izlemek isterdim ama o zaman çok yaralı kuş olurdu, kalbini kimselere açamazdı. O yüzden zamanlama iyi düşünülmüş bence.

Patates Ekibi olsun, köylüler olsun, konuk evindekiler olsun beni sıkmadılar. Screentime dengeli ayarlanmış ve kimse birbirini önüne geçmemiş bu beni mutlu etti. Zırt pırt her sahneden fırlamadıkları gibi Baek Ho ve o alzheimer olan teyzenin beraber yemek yedikleri sahne çok güzeldi bence. O diyalog bir tık duygulandırdı :")

Finalde ikisinin de işi bırakıp -Mi Kyung'u zaten sevdiceği ikinci kez kovmuştu da- başka işlere yönelmeleri güzeldi bence. Gördük ki Wonhan'dan pek hayır gelmedi ilişkilerine. Son bölümdeki takım elbiseli ikonik sahneleri ise çok tatlıydı. Oldukça hoşuma gitti.

Romantizmini az bulsam da gerekli diğer her şeyi yerli yerinde kullanmalarını sevdim. Akıcıydı, eğlenceliydi, insanın yüzünde bir tebessüm bırakıyordu. Daha ne olsun? İzlemek keyifliydi yani. Zaten 16 bölümlük bir diziden beklediğimiz şeyler de aşağı yukarı bu minvalde. Keyifli zaman geçirmemi sağladığı için ben sevdim. Aynı zamanda kıpır kıpır yaz havasında geçmesi, güzel manzaralarla dolu bir ortam sunması falan da dizinin hanesine yazılacak artı bir puandı.


Sahne içinde sıklıkla duyduğumuz tüm parçalar çok güzeldi bence. En çok Seungmin'in bal sesiyle söylediği My Destiny'yi ve Cheeze'in Like A Dream'ini sevmekle beraber on parmağında on marifet Lee Sun Bin'in söylediği Hailey tam Dali and Cocky Prince'e uygundu. Sanki orada duymuşum gibi hissettirmekle beraber çok da tatlı bir parçaydı.

Seungmin (STRAY KIDS)-My Destiny
b!ni-Strong Girl
Kassy-Bird Song
CHEEZE-Like A Dream
Jaeyeon-See You Again
Sondia-Pretend
Lee Sun Bin-Hailey

Dolu dolu bir romantik komedi izlemek isteyenleri tatmin etmeyecek olmayacak olması muhtemel ancak hoşça vakit geçirmek ve güzel manzaralar eşliğinde renkli karakterler izlemek isteyenler için keyifli bir seçim olabilir. Seçim sizin. İzleyecek olanlara, iyi seyirler!










17 Mayıs 2025 Cumartesi

Dizi Yorumu: A Poem A Day


Çok huzurlu olduğunuz bir yerde, elinizde bir fincan sıcak çayla, yumuşacık bir iple ördüğünüz bir örgüyle oturduğunuzu hayal edin. Ettiniz mi? İşte bu dizi bana tam olarak böyle hissettirdi.

Geçen sömestr dönüşü tamamen tesadüfen bu dizinin önüme çıkmasıyla konusuna bir göz attım. Ben bu diziyi daha önce de izlemeye niyetlenmiştim. Ama hakkındaki yorumlar biraz gözümü korkutmuştu. Bu sefer dedim ki bence ben bu diziyi severim. Hem böyle içinde şiirdir, kitaptır geçen dizileri çok severim, ayrı bir hoşuma gider. Aynı zamanda da dizinin genelde medikal dramalarda çok odaklanılmayan sağlık personelleri olan fizyoterapistler ve radyologları konu alması da beni heyecanlandırdı. Ve işte bugün buradayız.

Diziyi kimler sever peki? Üzülerek söylüyorum ki benim önerip sevdiğim slice of life türünde dizileri sevenler izler ancak diğerlerine sıkıcı gelebilir. Oldukça durağan sayılabilecek, gerçek hayat temposunda, büyük olayların ve entrikaların olmadığı bir hikaye A Poem A Day. İnsanı mutlu eden türden bir romantik komedi arıyorsanız bu dizi muhtemelen sizi tatmin etmeyecektir, benden söylemesi. Ben önerimi yapayım da, vay efendim Pırıltı, sen bize izle dedin demeyin.

A Poem A Day/You Who Forgot Poetry
Yönetmen: Han Sang Jae
Senarist: Myung Soo Hyun, Baek Sun Woo, Choi Bo Rim
Yayıncı: tvN
Bölüm Sayısı: 16 Bölüm
Yayın Tarihleri: 26 Mart-15 Mayıs 2018

Dizinin konusunu uzun uzun anlatmaya gerek yok aslında. Aynı hastanede görev yapan fizyoterapistlerin ve radyologların yaşamı, günlük hayatı ve gündemlerini konu alan bir dizi A Poem A Day. Hikayenin baş karakteri Woo Bo Young, şiir yazmak ve edebiyat okumak isterken daha fazla iş istihdamı olduğu için fizyoterapist olmak zorunda kalıyor. Ve hayatında yaşadığı çoğu zorluğu da o çok sevdiği şiirlerle atlatıyor.

-spoiler zone-

Woo Bo Young (Lee Yu Bi)

Lee Yu Bi'yi ilk kez Nice Guy'da Maru'nun kardeşi Choco rolüyle izlemiştik. Sonra başka bir projesini izleme fırsatım olmadı. Kendisi celebrity bir aileye mensup. Annesi, çoğumuzun Saraydaki Mücevher'de Leydi Choi olarak izlediği Kyeon Mi Ri, küçük kardeşi Lee Da In ise kendisi gibi bir aktris olmanın yanı sıra ünlü aktör Lee Seung Gi ile evli.
İşin magazinsel kısmını da böyle geçtiğimize göre, Lee Yu Bi'nin canlandırdığı Woo Bo Young bir hastanede fizyoterapist olarak çalışıyor ama kadrolu olma fırsatı bulamamış bir sözleşmeli çalışan. Eğer kadrolu kontenjanı açılmazsa sözleşmesi bitince işten çıkmak ve başka bir hastaneye geçmek zorunda. Zaten bu kıza felek bir kere vurmuş. Ta yıllar önce ailesinin bozulan maddi durumu yüzünden bir an önce para kazanmak için hayali olan edebiyat fakültesi yerine, iş bulma şansının yüksek olduğu fizyoterapi bölümünü tercih etmiş. Sonrası ise hep hüsran. En Güler Yüzlü Çalışan seçildi, bu sayede kadrolu olur diye düşünülürken bir sözleşmeli En Güler Yüzlü Çalışan olamaz diye başka birini seçtiler, şef işten ayrılırken kendi kadrosuna Bo Young'u tavsiye edecekti, işten ayrılamadı, televizyon programına çıkacaktı, sözleşmeli diye çıkartmadılar, ayy daha neler neler. Yazarken şiştim, neler yaşadın Bo Young'um.
Hemencik ağlayıveren, başkasının derdini kendi derdi sayıp üzülen bir insan Bo Young. Hatta sırf bu yüzden Min Ho kelime oyunu yaparak ona ağlak Bo Young anlamına gelen ulbo-young (ulbo, ağlak demek) şeklinde bir isim takmıştı. Kıdemli çalışanlar ona iş yıkıyorlar, sesi çıkmıyor, stajyerler onu sayıp da söylediklerini yapmıyorlar yine çizgisini bozmuyor ve tüm bunların arasında işini öyle güzel yapıyor, hastalarını öyle güzel tedavi ediyor ki. İşte Bo Young böyle nazik bir insan olduğu için tam da kendisi gibi şiirlerle teselli buluyor. Bir derdi olunca şiirlere sığınıyor.
Bo Young izlerken sevmenin çok kolay olduğu bir karakter. Tek sıkıntısı bir insandan hoşlandığında onları korkutacak ve itecek kadar verici ve fedakar olması. Biliyorsunuz erkeklerin köşe bucak kaçtığı kadınlar genelde çok verici olurlar, iyilik de yaramıyor ki. Hele üniversitede Min Ho'ya yaptıkları? Neyse ki Jae Wook'tan hoşlanırken o kadar da abartmadı.
Bo Young'u çok sevdim ya. Böyle nazik ve içe dönük karakterlerle kolayca empati yapabiliyorum. Bence Bo Young'un en takdire şayan özelliği de işini çok iyi yapmasıydı. Evet hayali bu değil, isteği bu değil belki ama hani bir düstur var ya, 'Ne yaparsan yap, en iyi şekilde yap.' diye. İşte Bo Young tam da öyle yapıyor. Severek ve şevkle yapıyor. İşini böyle yapan insanlar olunca da her şey cidden çok fark ediyor.

Bazen hepimiz böyleyiz kızlar ahahahah Yalan mı?

Ye Jae Wook (Lee Jun Hyuk)

Lee Jun Hyuk'u daha önce hiçbir yerde izlememiş olmam benim açımdan çok ama çok büyük bir kayıp... En kısa zamanda radarıma alacağım kendisini.
Ye Jae Wook burada 'sling terapisi' alanında uzman olan bir fizyoterapist. Yurtdışında falan eğitim görmüş, alanında baya iyi, adı bilinen de biri.
Sinsun Hastanesi'ne ilk geldiğinde oldukça soğuk ve mesafeli bir imaj çiziyor ki öyle bir karakter zaten. Herkesle belli bir yakınlıkta olmaya dikkat eden, ne olursa olsun saygı ifadeleri kullanmadan konuşmayan ve iş arkadaşlığını belli sınırlar içinde tutmaya çalışan bir adam. Aslında klasik bir kdrama erkeği yani. Hatta aşık olduktan sonra tam bir sevgi topuna dönüşmesi bile çok tanıdık ahshahah Ay ama seviyoruz napalım, izliyoruz ayıla bayıla şu karakterleri de ahahaha
Jae Wook gerçekten de aşık olduktan sonra çok tatlış bir insana dönüştü. Hele o ilişkisi olduğunu çaktırmadığını düşündüğü anlar?? Alnına yazsaydın be adam, daha az anlaşılırdı. O anlarda tam bir ballı lokma tatlısıydı işte. O hallerini bir on bölüm daha izlerdim olsaydı. Karakter olarak çok bir falsosunu da görmedik bence çoğu yönden bir ideal erkekti. Baştan Bo Young'u nazikçe reddetmesi bile hislerinden emin olmadığı içindi ki keşke her erkek şunu yapsa da önce lovebombing sonra ghosting yaşamasak. Ye Jae Wook'un gönül yarası da şuradan, hemen bir spoi sıkıştıralım araya. Eski hastanesindeki kız arkadaşı, oğlumuzu rakibi olan bir doktorla aldatmış. TABİ Kİ pişman olmuş ama son pişmanlık ne yarar? Öyle yani, yaralı kuşumuz bu yüzden de temkinliydi biraz.
Shin Min Ho'nun "Sen onu reddettiğinde Bo Young'un ne kadar acı çektiğini biliyor musun?" çıkışına karşılık, "Biliyorum ama bunu söyleyen sen olmamalısın." cevabı... Ders kitaplarına girsin isterim. Sen hayırdır Shin Min Ho, üniversitede kızı yerin dibine sokmamış gibi???
Yani sonuç olarak Ye Jae Wook baya baya ideal erkekti, sevelim, koruyalım. Böyle bir adam varken Shin Min Ho destekleyen seyircilere de teessüflerimi bildiriyorum ayrıca!

Shin Min Ho (Jang Dong Yoon)

Geldi bizim arıza. Jang Dong Yoon yüzüne, kaşına, gözüne hasta olduğum bir eleman olabilir, onu çok seviyor da olabilirim ama bu ne rezil bir karakterdir yav? Yani bu oğlana Daily Dose of Sunshine'da da ikinci erkek rolü vermişlerdi, o rol Shin Min Ho'yu tanısa sağlam bir döverdi öyle söyleyeyim. Böyle bir gevşeklik yok.
Şimdi bu babadan zengin Min Ho, haytalık ve serserilik peşinde. Üniversitede de ortak arkadaşları sayesinde Bo Young'la tanışıyor sonra geçmiş olsun. İki güler yüz iki flörtöz tavırla kıza işlerini yaptırmış oluyor. Evet hepimiz tanıyoruz, var bu oğlanlar maalesef. Tabi Bo Young, bu flörtöz tavırları yanlış anlayıp yeşil ışık olarak yorumlayınca gidip bu Min Ho bebesine açılıyor ve reddediliyor ama tabi korkunç bir tavırla. Ama sonra kız başkasına açılınca değerli oluyor. Bazı şeylerin zamanlaması çok önemli Min Ho efendi, hadi başka kapıya. O barda bulduğu Bo Young yan sanayiyle devam etsin hayatına ahahahah
Diziyi izlerken yorumlarda inanamayacağım kadar çok Shin Min Ho destekçisi gördüm ve bu beni şaşırttı. Ah kızlar, bizim şu bitmeyen yakışıklı ama şerefsiz erkek sevdamız ahahahah Min Ho iyi bir arkadaş ama kötü bir sevgili olurdu muhtemelen. Çok bencil ve sorumsuz olmasının yanında başkalarının hislerini önemsemeyen ve daha büyümesi gereken bir çocuk. Karakter olarak zaten gerçekten problemli ama asıl red flag kısmı şu ki, hisleri yokken Bo Young'u rezil eden, aşağılayan birisi olması ama kız başkasından hoşlandığı anda 'oyuncağı'nı elinden almışlar gibi seviyorum, hoşlanıyorum kafasına girmesi. Hiçbir zaman gerçek değildi hisleri bence, sadece hep onun kalacak sandığı bir ilginin başkasına kaymasıydı sorun. Zaten 14. bölümde de Jae Wook ve Bo Young'un çıktığını öğrendikten sonra ne kadar çirkinleşebileceğini gördükten sonra anlamışsınızdır Min Ho'nun kumaşını. Benim sevgilimin bana hediye ettiği bilekliği göle fırlatacak var ya, görün kavgayı, nefret ettim o sahnede Min Ho'dan, ağzıyla kuş tutsa olmazdı ondan sonra. Yani kızlar, belli ki Bo Young'a itiraf etmek isterken yaptığı iki tatlı harekete kanmışsınız ama bu işin sonu ghosting olurdu ben size söyleyeyim. Biz bu filmi daha önce izledik. Ha bizimkiler Shin Min Ho değildi de Ali'ydi Veli'ydi yani. İsimler değişir, erkekler değil. Bunu sakın unutmayın ahahahaha


Min Ho'nun yanında, solda duran eleman da Nam Woo. Bu da ayrı bir dünya ahahahah Ailesi 10 yıl önce iflas etmeden önce Min Ho'nun ailesinin servetini bile ikiye katlarlarmış. İflas ettikleri gece alacaklılardan kaçarken tek bir orijinal lacoste tişörtünü alabilmiş. Onun da timsahı düştü düşecek, tüm dizi timsahla geçti, ay düştü, yok düşmedi, derdi bizi gerdi ahahahaha Bir de durup durup şöyle söz giriyordu, "10 sene önce ailem iflas etmeden önce..." ahahahahs

Bir de unutmadan şunu söylemek gerek ki, Min Ho karakteri çok bencil, nankör, sorumsuz bi bebenin tekiydi yalan yok ama ben böyle yazılmasını da sevdim aslında. Bir kere ikinci karakter sendromu yaşatmadı bize, yakışıklı ama karakter olarak rezil bir lavuktu, kız onu seçsin isteyen aklıselim bir birey olmaması gerek ahahahaa İkinci olarak da birinci erkek ve ikinci erkek arasındaki çizgilerin net olması hoşuma gitti. Taban tabana zıt iki karakterlerdi. Birisi soğuk, mesafeli, net çizgileri olan, olgun ve güvenilir bir adamdı. Diğeri ise ciddi durumları bile dalgaya alan, çocuksu, kırıcı ve bencil bir karakterdi. Gece ve gündüz kadar farklı olmaları benim gözümde Ye Jae Wook'u daha bir parlattı. Gri bir karakter sayılabilecek Nam Woo bile Min Ho'dan daha iyiydi, o kadar söyleyeyim ahahahah

Min Ho destekçisi ekibin bir kısmı da bir yanlış anlaşılma sonucu başrolü Min Ho sandıkları için o taraftalardı ki o da ayrı bir mevzu ashahahasha

En göz önünde olan karakterlerimiz bunlardı ama hastane ekibi de dizide epey görünen bir ekipti. Hepsi dengeli yer almıştı bence, sıkıcı sahneleri yoktu hiçbirinin.

Genel Yorumum

Eleştirebileceğim iki şey var sadece. Biri final olarak biraz zayıf kaldığını düşünüyorum dizinin. Kötü bir final falan değildi de mesela Jae Wook ve Bo Young'un ilişkisinin iş arkadaşları tarafından öğrenilmesinin keyifli olacağını düşünüyorum. Ya da mesela şu ikili birbirine "seonsaengnim" diye hitap etmeyi bir bırakabilseydi keşke. Ama onun dışında çok büyük olayların ve bitişleri olmadığı bir final olmasını sevdim. Öyle hayatın içinden bir diziydi ki, kitap ya da film sonları gibi her şeyin tamamlandığı bir hikaye görseydik o gerçekçilik kaybolurdu. Dizi bitti ama onlar ertesi gün kalkıp işlerine gitmeye devam ettiler sanki. Bana bu hissi verdi.

Bir de Min Ho'nun Bo Young'a açılmaya karar verdiği bölümlerde dizi biraz vites düşürdü sanki. Yorumlarda da bundan bahsetmiş genelde insanlar. Oralarda bir durağanlaştı işte. Allahtan Bo Young bacımızın aklı karışmadı başından itibaren ama Min Ho'nun o tavırlarla da karışsa şaşardım, ne tatsız bir lavuk oldu o bölümlerde ya. Kıza yapmadığı kalmamış hala diyor ki "Senden hoşlanıyorum." İlkokulda bizim de saçımızı çekerlerdi Min Ho, bir de onu dene istersen.

Başka da eleştireceğim bir şey olmadığı için sevdiğim yönlere geçebiliriz hemen.
Beni bu diziye bağlayan, keyifle izlememi ve bu kadar sevmemi sağlayan en büyük nedeni hikayesi ve bağlı olduğu temaydı sanırım. Güzel evlerin, renkli hayatların, iyimser karakterlerin ve mükemmel aşkların olduğu dizileri çok seviyoruz, bizi teselli ediyor. Ama aslında hayat tam olarak bu dizideki insanların yaşadığı gibi. Hayal kırıklıklarımız, yaşama çabamız, gelecek kaygımız, anlık başarılarımız var. Hepimiz gülüyor, ağlıyor, bir şekilde teselli buluyoruz. Burada bu insanların olması, şiirle teselli bulan baş karakterlerin resmedilmesi benim için çok keyifliydi. Kendimi onlara yakın hissetmek bir yana, şiirle ya da başka bir şeyle umut bulan ve yaşamaya devam etmeye çalışan karakterleri izlemek bana bir tür güç verdi. Çünkü bu savaşları hepimiz, her gün veriyoruz.

Dizinin baz konu olarak her bölüm en az bir şiir etrafında şekillenmesini de sevdim. Şiir çevrildiğinde en çok anlam kaybeden edebi tür ve muhtemelen ana dilimiz Korece olsaydı şiirlerden daha çok etkilenirdik ama benim bu haliyle bile -edebi bir dille çevrilmemiş hali- çok sevdiğim ve beğendiğim şiirler oldu. İlk bölümün de adı olan "Sarsıldığında Açan Çiçekler" Woo Bo Young'u çok güzel temsil ediyordu mesela. Ben zaten kitapları konu alan dizileri çok severim. Hatta diziden bir iki kitap önerisi de kaparsam benden mutlusu olmaz. Ama maalesef Asya edebiyatı bizim ülkemizde yeni yeni gelişiyor. Her kitabın çevirisini bulmak biraz zor. Overthink saatim gelmiş, konuyu dağıttım yine. Öyle işte. Hatta şiirler dizideki olaylarla öyle uyumluydu ki, önce şiirleri mi buldular da ona göre konuyu yazdılar yoksa senaryoyu yazıp uygun şiir mi buldular diye biraz düşündüm. Ayrıca dizide Bo Young'un Jae Wook'a gönderdiği şiirler ve Jae Wook'un onlarla ilgili yorumları çok tatlıydı. Hani böyle flörtünle mesajlaşırsın da o heyecan parmak uçlarına kadar yayılır ya, o hissi geçti bana Bo Young'un. Birbirlerine şiir göndermeleri çok şirindi. Gerçi Bo Young'un aşk anlayışı bu anlaşılan ama kıymetini bilen var, bilmeyen var işte. Ye Jae Wook, bambaşka bir mevzusun.

Çift olarak Bo Young ve Jae Wook bana aşırı tatlı geldi. Aralarında bariz bir yaş farkı olmasından kaynaklı Jae Wook oldukça introvert ve ağırbaşlıyken Bo Young oldukça uçarı ve heyecanlı. O yüzden o kadar tatlı bir çift olmuşlar ki. Yan yanayken ilk bölümlerdeki kimyaları bile o kadar tatlıydı ki sonraki hallerini merak etmeye başladım. Çok sağlıklı bir ilişkiye sahip olacakları başından beri öyle belliydi ki, izlemelere doyamadım. Kiraz ağaçlarının çiçek açtığı sokaklarda yürüdükleri o date etkinliklerini kıskanmadım mı diyeyim, kıskandık valla.

Diziye yöneltilen en büyük eleştirilerden birisi sıkıcı oluşuydu. Öyle demişlerdi yani. Ama ben dizinin o havasını o kadar sevdim ki. Evet dizide sürükleyici herhangi bir unsur yok o yüzden oturup arka arkaya beş bölüm izleyebileceğiniz türden bir dizi değil. Ama ben özellikle de uzun ve yorucu bir iş gününden sonra evde sıcacık bir kupa bitki çayımı alıp bir bölüm izlemeyi o kadar sevdim ki. Çünkü yukarıda da dediğim gibi, bizim yaşadıklarımızla aynı şeyler anlatılıyor. Tüm çalışma hayatının zorluğu, bu zorluklara rağmen işini yapmaya, yaşamaya çalışan o insanlar, karmakarışık duygular, heyecanlar, sevinçle karışık hüzün... Her gün bir bölüm izlemek düzenli aldığım bir ilaca dönüştü resmen, o kadar rahatlıyordum ki. Ya bir de biz artık bu slice of life işinin kurdu olduk, beni sıkacak slice of life dizi daha anasının karnından doğmadı, böyle biline.

Dizinin en iyi yaptığı şey insan tahlilleri, çizdiği portreler. İlk bölümlerde herkes çok yüzeysel geliyor. Bencil, tembel, pısırık vb. etiketler yapıştırmak kolay geliyor karakterlere. Sevmiyorsunuz ya da kızıyorsunuz mesela. Sonra bir an geliyor, kısa bir an onun hayatına tanıklık ettiğimizde onun yaşadıklarını da görüyoruz. Ailesi kadar başarılı olmadığı için onlar tarafından ayrık otu gibi görünen biri, evde hem karısını hem annesini barındıran ve bunun yanında eve daha çok para getirmek zorunda olan biri, eskiden çok zengin olan ailesi battığı için tek şansı üniversiteyi bitirmesini sağlayan stajı iyi bir puanla tamamlamak olan biri ve en başta da başrol Woo Bo Young'un yaşadıkları. Hepsi çok farklı ve farklı yönlerden zor hayatlar yaşıyorlar. Evet yaşadıklarımız yaptıklarımıza bahane olamaz hiçbir zaman ama yine de dizinin olayların perde arkasını böyle güzel kurgulaması bana en sevdiğim sözlerden birini hatırlattı. "Nazik olun çünkü karşılaştığınız herkes farkında olmadığınız zorluklarla boğuşuyor." Her hayatın yokuşları ve ritmi farklı. Herkes başka başka savaşlar veriyor. Bazen olaylara böyle bakıp karşımızdakini yargılamamak bile çok daha nazik bir seçim bence.

Belki üstteki maddeyle benzer olacak ama dizinin başında fizyoterapi ekibi birbirinin üstüne iş yıkan, kıdemlilerin gücünü kötüye kullandığı, kimsenin birbirini çok önemsemediği bir ekip gibiydi. Ama sonra öyle olmadıklarını gördük yavaş yavaş. Özellikle son bölümde Bo Young'un kadro haberini kutladıkları sahnede o "ekip" ruhunu dibine kadar verdiler. Ben karakterlerin birden değiştiğini düşünmüyorum. Bence başlarda bilerek daha farklı bir durum ortaya koydular ve sonradan asıl ekip ruhunu ortaya çıkardılar. Bunu izlemek de keyifliydi açıkçası, ben sevdim.

Ye Jae Wook'un eski sevgilisini, çiftimiz sevgili olduktan sonra "ortalığı karıştıran karakter" kontenjanından kesin bir yerlerde ortaya çıkarırlar diye düşünmüştüm ki beni yanılttılar çok şükür. Gerçi o kontenjanı Min Ho gayet doldurmuştu zaten de senaristlerin en sevdiği şeydir bir yerden hortlayıp gelen pişman olmuş ex biliyorsunuz. O yüzden bunun olmamasına sevindim. Zaten Ye Jae Wook geçmişine sünger çekip gelmişti, adam gibi adamlarda bugün.

Ya bir de enteresan bir şekilde ben bu dizide eski kdramaların tadını aldım. Tamam zaten çok yeni bir kdrama değil, 2018'de yayınlanmış. Ama sanki 2014 kdraması izliyormuşum gibi hissettirdi. Başrol kadın karaktere verdikleri o iyiliksever imaj, erkek karakterinin çizgileri ve yazılış şekli, yan karakterler ve hatta komedi unsurları bile öyle nostaljikti ki. Bu duyguyla diziye daha da bir bağlandım sanki, öyle özlemişim ki o yıllarda izlediğim dizileri, o yılları.


OST listesini çok sevdim. Dinlerken aynı dizi gibi içinizi sıcacık yapan, sanki bir bahar akşamı çok hoşlandığınız biriyle yürüyüş yapıyormuş gibi hissettiren bir havası var. O yüzden tüm parçaları uzun süre dinleyeceğim gibi duruyor, çok sevdim. Stella Jang'ın Youth These Days'i, Lee Chansub'un Falling'i, içimi kıpır kıpır yapan Chamsom'un I Think I Like You'su ve Air ManGirl'ün To Me'si favorim olmakla birlikte tüm listeden razıyım. Song Ha Ye'nin A Poem for Poetry'si de uzaklara daldırır, ciğer yakar, tavsiyedir.
Stella Jang-Youth These Days
O.WHEN-Feeling
Coffee Boy-Because It's You
406 Project-Your Wind Blows
Lee Changsub-Falling
Choi Nakta-You're Really Pretty
Monogram-That Person
Sugarbowl-I Love You Girl
Migyo-Erasing You
Chamsom-I Think I Like You
Air ManGirl-To Me
Song Ha Ye-A Poem for Poetry
Ulala Session-Running Through Time
Red Chair-You Are Also Beautiful
Kim Sung Ri-Words Said To Me
Coda Bridge-Stay With You
Hansalchae-Tingling

Kiraz çiçekleriyle dolu bahar sokaklarıyla, huzur veren şiirleriyle, izlemesi çok keyifli olan karakterleriyle ve tam olarak elimde bir fincan sıcak çay tutuyormuş hissiyatı veren o atmosferiyle bitince çok büyük bir boşluğa düştüğüm ve özlediğim bir drama oldu A Poem A Day. Her kitleye hitap eder mi ya da herkes benim kadar sever mi bilmiyorum çünkü hayatın içinden olması sebebiyle daha durağan bir havaya sahip. Ama bana resmen bu yoğunluk içinde bir nefes aldırdı. Tavsiyem bir iki bölümüne şans vermeniz. Seven ve izleyen herkesi bekliyorum. İyi seyirler!




Min Ho'nun nadir de olsa hayırlara vesile olduğu bir sahne ahahahaha